Düşündüm. Bir kaç gün önce kendimden eminken, bu akşam kendimi ölüme bırakabilecek miydim?
****
Yazar'dan..
Yaklaşık yarım saat sonra arkasında iyi bir ruh hali olmayan bir adam bırakarak, sevdiği adamın yanından ayrılan kadın arkadaşlarını bulmaya gitti.
Onların kızlar tuvaletinde olduğunu tahmin ederek ilerledi.
Kapıya vardığında dört defa vurdu kapıya, ardından içeri girdi.
"Mira, sonunda gelebildin. Fred ve George, profesörlerin dikkatini dağıtmak için bizden haber bekliyor. İksir de tamamen hazır. Harry ise bahçede."
Her şeyin hazır olduğunu duyarak rahatladı Miranda.
"Tamam. Ginny, Fred ve George'a haber verir misin? Ben de iksiri içip Harry'nin yanına gidiceğim."
"Hava çoktan karardı Mira. Dikkatli ol." dedi kızıl arkadaşı. Sonrasında yanına yaklaşıp sarıldı. Birbirlerinden ayrılınca Ginny, Hermione'ye dönüp başını hafifçe salladı ve diğer Weasleylerlerin yanına gitti.
O çıkınca Mira, Hermione'nin elindeki iksiri sağ eliyle aldı. Bu sırada sol elindeki saydamlığın gittikçe azaldığını gördü.
Hermione, aynı şekilde iksiri elinden geri aldı. Mira'nın ona anlamayan bakışlar atmasıyla, derin bir nefes aldı.
Ne olursa olsun, arkadaşını kaybetmek istemiyordu. Mira'nın aklındakinin onlara açıkladığı gibi olmadığını biliyordu.
Kendini tehlikeye atmayacağına söz vermişti ama arkadaşı biliyordu işte. Kendini feda edeceğini, yalan söylediğini biliyordu. Ve bilmesine rağmen susmaya çalışmıştı. Çünkü arkadaşının başka çaresinin olmadığının da farkındaydı. Kendisinin, görevim diye her şeye hazır halde olduğunu da biliyordu.
Bu yüzden onun haberi olmadan, arkadaşlarıyla planı değiştirdi. Herkesle birlikte onlara karşı koyacaklardı.
"Hermione, ne yapıyorsun?" diyerek arkadaşının elinden geri aldığı iksire uzandı.
Ama aynı anda Hermione iksiri kendine çekti.
"Mira, bunu tek başına yapmak zorunda değilsin."
"Ne demeye çalışıyorsun, şuan bunu konuşacak zaman değil."
Başını sallarak Mira'yı onaylamadı.
"Senin gitmen gerekmiyor. Ben gidiceğim."
****
Biraz sonra Dumbledore formundaki kadın, koridorda hızla ilerledi. Bahçedeki arkadaşı Harry'i bekletmek istemiyordu.
Koridorda kimseye görünmemeye çalışarak hızla ilerledi, ardında tedirgin ve endişeli bir arkadaş bırakarak. Onu ikna etmeye çalışmış ama sonra onu dinlemeyince iksiri hızla içivermişti.
En sonunda arkadaşını gördüğünde, yaşlı adamın formunda gülümsedi. Gözlerini kırparak 'benim' işareti vererek, yanına vardı.
"Herm?"
"Elbette, sana onu ikna edeceğimi söylemiştim." diyerek oğlanın içine su serpti. Çünkü oğlan da Mira'nın aklındakinin, kimseye zarar vermeden tek başına üstlenmek olduğunu biliyordu. Ama şimdi ise Herm ile birlikte gidiceklerdi.
Weasley'ler, Neville ve bir çok arkadaşı işlerini bitirince kulenin girişine geleceklerdi. Herm ona işaret verdiğinde, oğlan da aşağıdakilerle birlikte yukarı çıkıcaklardı.
Kaybedebilirlerdi ama en azından savaşarak.
Aralarında kayıp da olabilirdi, ki muhtemelen olucaktı da. Ama bunlara hazırlardı.
Dumbledore formunda ki arkadaşı ellerini omzuna koyduğunda ilerlediler. Birlikte konuşmadan kuleye çıktıklarında, etraf çoktan kararmış, ölümün çığlıkları adeta etrafta uğulduyordu.
"Herm, dikkatli ol. Çok gecikmeden de işaret vermeyi unutma. Her şey senin elinde, seninle birlikte yukarı çıkıcağız."
****
Dakilar hızla geçerken Dumbledore, oğlana aşağı inmesini söyledi.
Sonrasında kulenin açık alanına yöneldi. Şiddetli olan rüzgar bedenine çarpıyordu. Farklı bir bedenin içinde olmak kendini kötü hissettiriyordu. Hoş, sadece bu değildi kötü hissetmesinin nedeni. Bir çok nedeni vardı.
Dondurucu soğuk, kızı ürpertiyordu. Gökte tek ışık kaynağı olan ay, artık eskisi kadar güzel gelmiyordu ona.
Karanlık gökyüzünü ele geçirmişken sessizlik içinde olan ortam, yüksek bir kahkahayla kesildi. Bellatrix hemen orada duruyordu.
Arkasını dönüp karşı karşıya geldiklerinde, etraf artık ölüm yiyenlerin ve karanlığın sesiyle doluydu.
Sessizce ve sakince birkaç söz söylendi. Belkide ölümün sözleriydi bunlar.
Elinde Dumbledore'un asasının, tıpkısını tutuyordu. Bunu elde etmek oldukça kolay olmuştu onlar için. Gerçeğine tıpatıp benziyordu ama yine de tehlike arz etmesin diye asayı elinin arkasında tutuyordu. Asayı eline alıp büyü yapmaya çalıştığında ancak fark edilebilirdi sahte olduğu.
O soğuk sözlerden sonra Draco'yu fark etti. Asasını ona doğrultmuştu.
Karşısındakinin sevdiği kız olduğunu düşünüyordu Malfoy. Bu yüzden zaten ona bir şey yapamazdı. Bu yüzden bekledi. Ölüm yiyenlerin arasında dolu dolu olan gözleriyle bekledi. Kızın bir an önce harekete geçmesini ve diğerlerinin gelmesini bekliyordu. Mira ondan yardım istediğinde Hermione onunla çoktan konuşmuştu. Aksi takdirde kuzeninin bu şekilde kendini feda etmesine elbette izin veremezdi.
Kız karşısındaki ölüm yiyenlere korkuyla baktı ve yutkundu. Belli etmemeye çalışıyordu korkusunu ama ona doğrultulmuş bir asa duruyordu hemen önünde.
Korkuyla geçen saniyeler artsa da kız asağıda bekleyen arkadaşına hiçbir işaret göndermedi.
O sırada içeri Severus Snape girdi. Elinde ki asasını hazır bir şekilde tutuyordu. Gözlerinin altında yatan korkuyu belli etmemeye çalışıyordu.
Tereddütle adım adım yaklaştı Draco'nun yanına.O sırada adamla göz göze geldi kız.
Derin bir nefes aldı. Korkuyordu.O sırada onu bekleyen arkadaşı, hala kızın ne beklediğini düşünüyordu. Kız işaret vermeden harekete geçmek istemedi. Sonuçta her şey onun planıydı, belki de daha zamanı gelmediğini düşünüyordu.
Kız, Dumbledore formuyla, 'Lütfen Severus' diyerek yalvardı.
Yanında duran Draco hareket etmezken, üstüne düşen görevi yapmak için atakta bulundu. Hızla elinde ki asayla bir lanet savururken, aynı zaman içerisinde kızın üstünde ki çok özlü İksir, etkisini kaybetmeye başladı.
Lanet hızla kıza çarpıp gerisingeriye kulenin açık olan tarafından düşerken, araların da yalnızca Severus Snape farketti; sevdiği kızın gözlerini.
Tüm umutlarıyla, inadıyla ve yalanlarıyla kuleden aşağı düşen Dumbledore'un formundaki Miranda'ydı.
Öhöm... Bu bölümü yazar ağzından yazmamın tek sebebi Miranda'nın ağzından 2837372 deneyip başaramadığımı fark ederek pes etmem sonucu.
*800*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Severus Snape
Fiksi PenggemarSeverus Snape'in acı dolu hayatını bitirmeyi üstelenen bir genç kızın hikayesi bu. **** Ne ara yaşanmıştı bunlar. Ne ara onu görmeden bile o olduğunu tahmin edebilmişti. Onca gerçeğin arasında bildiği tek şey vardı ki. 'Aşk, ne yaş tanır ne de zam...