Hayat kadını

307 37 2
                                    

Evde duş almadan bir kaç saat öncesi...

Ece yanlızlığına inat kalabalık sokaklarda boş boş gezerken, şerefsizin tekini fahişeliğe zorladığı kadınlardan birini acımasızca döverken görmüştü.
Kadın, yüzüne inen yumrukla yere kapaklandığı yetmez gibi bir de beline aldığı tekmeler ile feryat figan ağlıyordu. O kadar çaresiz bir umutsuzluğun içindeydi ki kimseden yardım istemiyordu. Belki de bulunduğu ortamda kimseden yardım gelmeyeceğini bildiğindendi.

Sokakları dolduran kalabalığa rağmen sanki, kadının feryadını duyan ve halini gören sadece oydu. Herkez dur demek yerine kafasını çevirip yollarına devam ederken, Ece'nin içinde volkanlar patlıyor gibiydi.
İnsanlar ne zaman bu kadar duyarsız olmuştu. Hadi iki kişinin arasına giren üçüncü kişi hep dayağı yerdide, en azından biri vijdanının sesini dinleyerek, yazık diye iç çekmek yerine polisi arasaydı. O kadının hayatında muhteşem değişiklere yol açmasa da o anlık işkencesine engel olunmuş olmazmıydı?
Sokak ortasında acıyla kıvranmak yerine, şimdi bir hastahanenin sıcacık yatağında ilgi görmüş uyuyor olurdu. Ve belki adam tutuklanırdı da bir kaç ayı dayak yemeden geçerdi.

Ece'nin içine çektiği ilk bahar akşamının soğuğu, içinde ki ateşle birleşince ciğerlerini sızlattı.
Biran önce bu acımasızlığa son verip adamın boğazına yapışmak istese de, sabırlı olmalıydı.
En ufacık hata fark edilmek demekti.
Fark edilmek ise esaratin anahtarıydı.
Ve yıllar boyu yakalanmamasının sebeplerinden biri de, yüreğini kızgın demirle dağlayan sabrıydı. Öfke tüm bedenine işkence etsede uygun zamanı beklemeyi daima bilmişti.
Sabrının sınır duvarlarını zorlarken, kadını perişan halde sokak ortasında bırakarak giden adamın peşinde bir saatten fazladır takipteydi.
Geçtikleri her kalabalık sokakta, duya bildiği tek ses dayak yiyen kadının feryadı olduğundan öfkesi azalmadan ruhunu kavurmayı sürdürüyordu.
Dakikalar geçtikçe çiseleyen yağmurun sayesinde sokaklar yavaş yavaş boşalmaya başlamıştı.
Buda onun adama yaklaşma fırsatını artırıyordu.

Nihayet adam karanlık ara sokaklardan birine girince vakit gelmişti. Kan kokusunu almaya başlamışken adama seslendi.
Adam arkasın dönüpte Ece'yi görünce şaşırmıştı. Böyle karanlık sokaklarda genelde kendisi kadınları sıkıştırırdı. Normalde bir kadının karanlık sokakta onu görmesiyle kaçması gerekirken Ece'nin ona seslenmesi garip gelmişti.
Ece'ye doğru kendinden eminadımlarla yaklaşarak
-Bana mı dedin güzelim diye sorarken pişkin pişkin gülüyor bir yandan da Ece'yi baştan ayağa inceliyordu.
Adamın iğrenç bakışları, Ece'nin bastırmaya çalıştığı öfkesini harlamaya yetince
-O zavallı kadından ne istedin. Gücün ona mı yetti diye sert bir ses tonu ile sordu.

Adam karşısında ki kadının titreyerek ağlamıyor olmasını bir yana bırakıp ona hesap soruyor olmasıyla neye uğradığına şaşırıp kalmıştı.

Yine de pişkinliği elden bırakmayarak
-Ne o güzelim canın mı çekti diye sorunca
Ece
-Hıı canım çekti sıkıyorsa benide dövsene diyerek karşılık verdi.

Adam, Ece'ye alttan yukarı küçümser gözlerle süzerken, akıldan sorunu var harelde diye düşünüyor, hiç uğraşamam der gibi yüzünü buruşturuyordu.

Elinin tersini atar yapar gibi sallayarak
-Deli misin nesin git işine belenı ara... diyordu ki, daha sözünü bitiremeden Ece, adamın havada salladığı elini kavrayıp kafayı indirdi.
Adam acıyla küfürler yağdırarak burnundan fışkıran kanı durdurmaya çalışırken, Ece belinden bıçağını çıkardı.
Kanın kokusu başını döndürmeye başlamıştı. Kanın kokusunun verdiği sarhoşluğu da nasıl bitireceğini çok iyi biliyordu.
Daha fazla kanla...
Bıcağını yan çevirip avucu ile iyice kavradı. Adamın sol bacağına derin bir kesik atarak arkasına geçip sırtını sırtına dayadı. Bıçağı hızla diğer eline geçirip var gücü ile adamın sağ bacağını arkasına sapladı.
O kadar seri hareket ediyordu ki adam bir acıyı tam hissedemeden diğer bir acıyla kavruluyordu.
Ece, bıçağını geri çekip yere diz çökmek zorunda kalan adamın karşısına geçtiğin de yağmur iyiden iyiye hızlanmış olsada, ne adamı rüya olmalı diye nitelendirdiği kabustan uyandırıyordu, nede Ece'nin öfkesini söndürmeye yetiyordu.
Çakan şimşeğin ışığı Ece'nin elinde ki bıçağın ucunu ışıklandırınca, yağmur damlalarının bıçağın üstünde ki kanı sıyırarak damla damla yere akışını gözler önüne serdi.

Adam, yardım istemek için kullanabileceği son nefeslerini küfürler savurarak harcarken, Ece bıçağını tekrar yan kavrayarak havada salladı.
Ece'nin yüzüne sıçrayan sıcak kan ile içinde ki ateşi sönerken, adam boğazı kesik halde yere yığıldı.
Adam Ece'nin bir çok kurbanı gibi en büyük hatayı yapmış, kadın olduğu için küçümseyip gardını indirmişti.
Bu aptallığının bedelini ise canı ile ödemiş oldu. 

*********************************************************
Küçükte olsa hikayem hakkında yorumlarınızı belirtirseniz sevinirim
Bu bana daha sık bölümler atmam için azim verecektir.

ECEL  (Ölüm kraliçesi) *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin