VİCDANSIZ

137 32 3
                                    

Ece'nin, üvey annesi ile yaptığı yolculuk bir süre sakin ilerlese de, Sevil'in gitmeleri gerektiği yön yerine başka bir tarafa yönelmiş olmalarını fark etmesi ile sessizlik bozuldu.

-Soldan değil sağdan dönecektiniz. Yanlış yola girdiniz diye tepki gösterince Ece, bu sahte iyilik oyununa daha fazla katlanamayacağına karar verip göstergenin önüne koyduğu şırıngayı alarak olanca gücüyle kadının göğsüne sapladı.

Sevil, canının acısıyla attığı feyattan sonra, Ece'nin  geri çekmeye bile tennezzül etmediği şırıngayı göğsünden çıkarırken, vücudunun kaskatı kesildiğini hissediyordu. Şöför koltuğunda oturan kadına söylemek istediği çok şey olmasına rağmen uyuşmaya başlayan dilini bir türlü hareket ettiremedi. 
Tüm benliği o kadar uyuşmuştu ki neden sorusuna zihni bile yanıtlar bulamıyordu. Bilinci yavaştan karanlığa teslim olup, gözleri kayarken son gördüğü ise Ece'nin öfke dolu yakıcı bakışları oldu.

Sevil kendine geldiğinde, harebe bir yerde sandalyeye bağlı haldeydi.  Karşısın da ise araçta ki renkli giyimine zıt siyahlara bürünmüş, ismini bile bilmediğini fark ettiği kadın, duvara yaslanmış sert bakışlarla ona bakıyordu.

Ece'nin bakışları kadının içine korku yaysa da, içinde bulunduğu duruma bir anlam verebilmek için sorular sormaya başladı.
-Sen kimsin?
-Beni niye kaçırdın?
-Neden bağladın?
-Benden ne istiyorsun gibi...
Ece ise cevap vermek yerine kıpırdamadan bir zamanlar anne dediği kadına bakıyordu.
İçinde bir çok duygu kırıntısı can çekişirken, en yoğun his olan öfke tüm varlığını kaplamaya devam ediyordu.
Sevil, sorularına cevap alamayacağını anladığında birileri sesini duyar umudu ile
-İmdat. Kimse yok mu ? Kurtarın beni diye bağırmaya başladı.
Kadının can korkusu ile attığı yardım nidaları, kulaklarına işkence edince Ece
-Kes sesini diye gürledi.
Sesinde ki katı ton o kadar keskindi ki Sevil, ne denli büyük bir öfkenin karşısında olduğunu anlayıp sustu.
Lakin Ece'nin inatla yeniden sessizliğe gömülerek öylece kendisini seyretmeye devam etmesi üzerine, Sevil dayanamayarak
-Artık benden ne istediğini söylesen. Ne yaptım ki öylece durmuş bana öfkeyle bakıyorsun diye sormadan edemedi.

Düştüğü düşünce boşluğun da"Ne bekliyorum" sorusu Ece'nin de kendisine sorduğu bir soruyordu.
Sanırım içini lav sıcaklığıyla yakan öfkesinin, çocuk masumiyeti ile kalbinin köşesine sıkıştırdığı sevgi kırıntısını yok etmesi için kendisine zaman tanıyordu.

Ne yaptım ki sorusu üzerine, Ece'nin dudaklarına yayılan aşşağılayıcı tebessümü gerçek zanneden Sevil cesaretlenerek aklında ki ihtimali dile getirdi.
- Fidye içinse, hemen koca...
Ece, Sevil'in sözünü tamamlamasına izin vermeden yarıda keserek
-Yaptıklarının bedelini para ödermi sanıyorsun diye sordu.
-Ben seni tanımıyorum bile, sana ne yapmış olabilirim ki diye sorusuna soruyla karşılık alınca da Ece kadının çensini olanca gücü ile sıkıp gözlerini gözlerine sabitledi.
Ece öfkesini, bakışları ve sıktığı parmakları ile kadına aktarırken, sesini olabildiğince sakin tutmaya çalışıyordu.
-Beni tanımanda sana yardım edip, küçük bir ip ucu vereyim. Ben geçmişten gelen uğursuz bir hayaletim derken yüzüne yaymaya çalıştığı sahte gülüşü hastalıklı ruhunun aynası gibiydi.
Sevil, Ece'nin normal olmayan davranışları karşısında korkunun verdiği titremesine inat, hafızasını zorlasa da düşüncelerini toplayamıyordu.
Bir kaç saniye süren sessizlikten sonra Ece dayanamayak devam etti.
-Uğursuz kızını ne çabuk unuttun annecim derken sıktığı dişlerinin arasından kelimeler tıslar gibi çıkmıştı.
Duyduğu kelimeler Sevil'in zihninde ki jetonu tam yerine oturtunca kadının gözleri fal taşı gibi açıldı.
Kekeleyerek
-Hayır, bu imkansız. Sen, sen o olamazsın. Ece öldü diyince
Ece gülmek bile sayılmayacak tonda tiz bir kahkaha attı.
-Vay be... Adımı hatırlamana mı yoksa ismimi bilmene mi şaşırsam bilemedim. Sen hiç adımı söylemezdin. Uğursuz derdin derken ellerini öfkeden titrediğini farkedip Sevil'in çenesinden çekti.
Sevil dakikalar geçse de Ece'nin ölmemiş olduğu gerçeğine  inanamadığı dile getirmek haricinde tek kelime edemezken Ece, sanki inandırmak zorundaymış gibi hissederek söylenmeye başladı.
-Ölmedim... Ölmüş olsam daha iyi olurdu ama olmadı. Biliyormusun, ölüm öyle dileyince gelen bir şey değil. Eminim sende ölmüş olmamı isterdin ama bak capcanlı karşındayım dedikten sonra derin bir nefes alıp devam etti.
- Yaşıyor olduğuma göre merak ettiğim birkaç şeyi öğrenmek istiyorum derken Sevil'in bağlı olduğu sandalyenin etrafında turlamayı bırakıp, kadının göz hizasına eğildi.
-Acaba bir saniye olsun vicdanın sızladı mı? O zavallı kızın ölümüne neden oldum diyerek pişman oldun mu?
Bu soruların cevapları neyi değiştirecekti. Yada çok pişmanım deyip yalvarsa merhamet edermiydi bilinmez ama en azından kalbinde o toz zerresi kadar yer edinen anne sevgisi ebediyen silinmezdi.
Lakin kadının cevabı pişmanım olsa da gözlerinde ki samimiyetsizlik mide bulandırıcı düzeyde olduğundan  Ece için hiç bir inandırıcılığı olmayacak olmasıda sonucun değişmeyeceğinin kanıtıydı.

ECEL  (Ölüm kraliçesi) *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin