Ateşin büyüsü

124 28 3
                                    

Ece, kendini soyutladığı dünyaya hissettiği acıyla dönüş yapmıştı.

Ayyaş Hüsnü'nün dürtüklemesi ile, rüzgar değse ağrıyabilecek bedeni isyan etti.

Bu ayyaş ne zaman gelmişti? Karanlık dünyasını aydınlatmaya çalışan ampul ne ara yakılmıştı?

Aklını toplamak için kendine sorduğu sorular, Hüsnü'nün böğürür gibi gülüşü ile sonlandı.

-Hadi yine iyisin. o bebek yaşasaydı, senin de onunda elimden çekeceği vardı dedi.

Sanki yaşatabileceği bir şey kalmış gibi...

Ece, yerde yatan cenine bakarak içinden "iyi ki öldün bebek, keşke bende senin kadar şanslı olsaydım" diye geçirdi.

Hüsnü'nün lağım gibi kokan nefesi mi yoksa söyledikleri mi daha iğrençti karar veremeden ayyaş konuşmasına devam etti.

Daha doğrusu, sonu gelmeyen eziyetlerine...

-Kalk temizle şuraları derken, sanki temizlikten bihabermiş gibi yüzünü eşkitiyordu.
-Arkadaşım bana içmeye gelecek diyerek dörtlü koltuğa yayılıp sigarasını yaktı. Kendince büyük bir sorundan çarçabuk kurtulduğu için keyfi yerindeydi.

Ece çaresizce, her hareketinde yanan canına inat gözyaşları eşliğinde etrafı temizleyip, içki masasını kurdu. Buda yetmezmiş gibi Hüsnü ve arkadaşına saatlerce hizmet için ayakta bekletildi.
Ağrıdan zonklayan bedeni, kaldığı soğuk ve rutübetli mahsene gidip dinlemmeye bile razı durumdaydı.
İki arkadaş iyice sarhoş olduklarında sızarlar da dinlenirim diye umutlanmıştı ki, Hüsnü'nün sarhoş arkadaşının sözleri umudunu korkuya dönüştürdü.
Kafasıyla Ece'yi işaret ederek

-Nerden buldun bunu diye sordu.

Ayyaş Hüsnü yüzüne yayılan sırıtışıyla

-Nerden bulacağım oğlum sokaktan derken geçmişi hatırlayıp yaptıkları iyi birşeymiş gibi kasılıyordu.

Hüsnü'nün arkadaşı hayıflanır gibi

-Lan sen ne şanslı piçsin. Bize denk gelmez ki böylesi  derken Ece'ye bakıp iç çekiyordu.

Ayyaş Hüsnü, yine o iğren böğürmesiyle kendince kahkaha atarak

-Çok mu beğendin. İstersen bu gecelik senin olsun dediğinde arkadaşı memnuniyetle sırıtırken,
Ece duyduklarının şokuyla gözleri kocaman açılmıştı.
Normal zaman da bile korkunç gelecek bu sözler, yeni doğum yapmış birine dehşet verici geliyordu.
Ayyaştan ona acımasını beklemiyor olsada, Hüsnü'yü kabullenmesi bile çok zor olmuşken şimdi başka bir erkeğe sunuluyordu.

Aylarca tecavüz etmiş, kayış ve demirlerle dövmüş, karanlık mahsende taş zeminde yatırmış, aç bırakmış hatta döverek karnında ki bebeğini bile öldürmüştü ama merhametsiz adam eziyette sınır tanımıyordu.

Ece'nin göz yaşları sel gibi boşalırken, ayyaş Hüsnü parmağını sallayarak
-Arkadaşımı memnun et yoksa karışmam diyerek tehdit etmekle meşguldü.
Ece, hangi cesaretle söylediğine kendi bile şaşırdığı isyanını tek kelimeyle dışa vurdu.

-Olmaz!

Zaten fazlasına da gerek yoktu. Tek kelime bile ayyaşın öfkesini alevlendirmeye yetmişti.

Hışımla oturduğu sandalyeyi devirerek ayağa kalktı.

-Sen bana nasıl karşı çıkarsın sürtük diyerek Ece'nin saçlarını kavradığı gibi kafasını duvarlara çarpıp yumruklamaya başladı.
Aylarca yolunan saçlarının bir tutamıda daha Hüsnü'nün avuçlarında kalırken, son yediği yumrukla içki masasının üstüne serildi.

Ayyaş Hüsnü ensesinde ki saçlarını kavrayıp kaldırıyordu ki, avucuna değen soğuk metalin, ayyaşın karpuz dilimlerinin büyüklüğünü beğenmeyerek getirttiği bıçak olduğunu fark etti.

Saçlarından çekilirken can acısıyla bıçağı kavradı ve  doğrultulduğu anda da olanca gücüyle Hüsnü'ye sapladı.

Ayyaş hüsnünün kocaman açılmış gözlerinde ölümün korkusunu görmek Ece'yi cesaretlendirince, bıçağı defalarca çekip tekrar saplamaya devam etti.
Her bıçak darbesinde içinde olduğunu kendisinin bile bilmediği nefreti, kana susamış bir canavar gibi doyuma ulaşıyordu.

Hüsnü'nün  arkadaşı, müdahale etmek için Ece'nin omzunu kavrayınca, Ece dokunan elin kendisini yeniden esaret altına sokacağı korkusuna kapıldı. Bir anda elinde ki bıçağı savurarak arkasını dönünce de bıcak adamın boğazını kesti.

Adamın kesilen şah damarından fışkıran kanlar Ece'nin üstüne sıçrıyordu. Yüzüne gelen kan damları Ece'nin tenini kızgın yağ gibi dağlarken, yere yığılarak hırıltılar çıkaran adamdan geri geri uzaklaşmaya başladı.
Yarıya kadar kana bulanmış ellerine ve tuttuğu bıçağa bakarken, katil olduğuna inanamıyordu. Sanki, elinden atarsa tüm bu vahşeti o yaşamamış olacak gibi elinde ki bıçağı yere bıraktı.

Geri geri giderken çarparak devirdiği elektirikli ocak odaya saçılan alkollerin etkisiyle etrafı ateşe sarınca yaşadığı şok beynine büyük bir korku yaydı.

Pencereler demirli olduğu için oradan çıkamayacağını bildiğinde kapıya yönelmişti ki kapının da kilitli olduğunu anımsadı.
Ayaş Hüsnü' ye,  kurtuluşu için bile yaklaşaçak olmaktan  hoşlanmıyor olmasa da her saniye yükselen alevler fazla vaktinin olmadığının habercisi gibi parlıyordu.

Korkarak da olsa Hüsnü'nün cebinden anahtarı alıp, kapıyı açınca yüzüne vuran temiz havayı doyumsuzca içine çekti.
Aylardır ciğerlerine dolan alkol ve rutubet kokusundan sonra temiz hava ruhunu canlandırmıştı.
Ciğerleri uzun süre sonra yeniden tanıştığı havayla bir süre öksürük krizine girse de Ece, kıssa sürede kendisini toplayarak  evden uzaklaştı.
Evin karşısında ki tepeciğe çıktığında ise durup, alkol bulutu ile kaplı evin kıssa sürede ateş topuna dönüşmesini seyretti.
Gece karanlığında parlayan, ateşin kızıl ve turuncu tonlarını seyrederken, Ece'nin içini garip bir hayranlık ve huzur kaplamıştı.

İşte tam da o gün eziyet dolu hayatıyla birlikte masumiyetide yanıp kül oldu.

Yakın zamanda da o günden sonra kan kokusuna aşina olan, ateşin büyüsüne kapılmış birisi olarak yaşyacağını öğrenecekti.

ECEL  (Ölüm kraliçesi) *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin