Kaybetme Korkusu

92 24 1
                                    


Ece, sert ve soğuk bir zeminde yatar halde gözlerini açtığında ilk gördüğü beyaz bir tavan oldu.

Başını sağına ve soluna doğru döndürdüğün de gözleri hiç bir varlık belirtisine şahitlik etmeyince, yattığı yerden doğrularak oturur pozisyona geçti.
Etrafı bakışları ile tarayarak nerde olduğunu tanımlamaya çalışsa da tek görebildiği uçsuz bucaksız bir beyazlıktı.

Gözünün göre bildiği yere kadar uzanan oval beyaz tavan, ufuk çizgisinde beyaz mermer zeminle birleşirken bulunduğu yerin bir fanusa benzediğini düşündü.

Sanki okyanusun ortasında dikiliyorsun gibi hissettiren yapının tek farkı etrafında ki her bir karışın mavi değilde beyazlığı ve zeminin deniz suyu ile değil mermerle kaplı olmasıydı.

Oturduğu yerin soğukluğundan rahatsız olup, bacaklarını uyandığı yükseklikten aşağı sarkıtarak yere indiğinde ayaklarının altını buza koymuş gibi irkildi.
Bulunduğu yerin havası olmasada mermer zemin dayanma sınırlarını zorlayacak derecede soğuktu.
Toz zerresi kadar siyahlığın olmadığı yerde üzerine kimin giydirdiğini bilmedi, bileklerine kadar yerlere uzanan, kendisi gibi bir caniyi bile masum bir peri kızı gibi gösterebilecek zariflikte beyaz bir elbise vardı.

Nerdeydi...
Nasıl buraya gelmişti ve neden böyle bir elbise giyinmişti hiç bir fikri olmasa da etrafıni saran beyezlık ve sessizlik huzur vericiydi.
Bir yere oturup kulaklarına her daim zorunlu misafirlik yapan seslerden uzak sessizliğin tadını çıkarmak istesede zeminin soğukluğuna ayaklarının bile zor dayandığından bu düşüncesinden hızla vazgeçti.

Çıplak ayağının birini kaldırıp diğer bacağına sürterek ısıtmaya çabalarken az önce kalktığı yüksekliğin de soğuk olduğunu bildiğinden çaresizce bir kaç kere sızlandı.

Bulunduğu yerden nasıl çıkarım diye düşünmek yerine mermer neden bu kadar soğuk diye söyleniyordu ki aklına şimsek hızı ile gelen gerçekle gözleri kocaman açıldı.

Dakikalar önce indiği mermer yatağa baktığında onun bir musalla taşına benzediği ve
içinde bulunduğu yerin de büyük bir mork olabileceği gerceği ile ürperse de garip yapısından ve tek kendisinin oluşundan dolayı emin olamıyordu.

Öldüm mü acaba diye düşünürken arkasından gelen sesle yönünü geriye çevirdi.
Çevirdiği gibi de korkuyla kendini bir kaç adım geri attı.

Ayyaş Hüsnü' yü cennette görmeyi beklemiyor olsa da mork diye tahmin ettiği bu yerden, cehenneme giderken kendisine onun eşlik edebileceğini de hiç düşünmemişti.

Ece'nin dakikalar süren şaşkınlığını, ayyaşın iğrenç olan kahkahası bölünce, güzelim sessizliği bozarak kulaklarına işkence ettiği için, sağır olmayı dileyerek yüzünü ekşitti.
Ayyaş, kahkahasını sonlandırıp adım adım ilerlemeye başlayınca da Ece de aynı hızda adımlarını geriye yönlendirdi.

Hala bu adamdan korkuyor olduğu için kendine lanet ederken gözlerinide her an bir darbe gelecekmiş gibi ayyaşdan ayıramıyordu.

Bir müddet aynı şekilde ilerledikten sonra garip takip Ece'nin sırtının bir yere deymesiyle sonlandı.
Ece değdiği yumuşak yüzeyin bir duvar olmadığıni hissederek gerilirken aldığı pis kokudan ne olduğunu kestire biliyordu.
Yüzünü sırtına değen varlığa döndüğünde yüzü gözü dağılmış üvey annesiyle karşılaşınca çığlık atıp her iki kurbanından farklı yöne doğru koşmaya başladı.

Koşup kaçmak istediği yönden de başka bir kurbanın geldiğini görünce diğer bir tarafa meyl etsede ordan da gelen kanla kaplı ceseti görünce oldu yerde dikilip kaldı.
Etrafın da bir kaç tur döndüğünde ise gördüğü gerçekle hiç bir yere kaçamayacağını anlaması uzun sürmedi.
Bir anda ortaya çıkarak her bir yönünden yan yana sıralanmış kurbanları adım adım üzerine gelerek Ece'yi bir halkanın içine hapsetmiştiler.

ECEL  (Ölüm kraliçesi) *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin