ÖLÜ BEBEK

131 31 2
                                    

15 yıl önce

İliklerine kadar işlemiş soğuğun ürpertisi ile gözlerini araladı. Sokak lambasının ışığı hariç başka bir aydınlatmanın doldurmadığı odaya gözlerinin alışması uzun sürmemişti.
Oysa ki, yine aynı mekanda olduğunu anladığında görmemeyi bile dileye bilirdi.
Ayalardır bu yerde uğradığı şiddet ve işkencelerden sonra her defasın da ölmeyi dilese de yine ölmemişti.
Birden hatırladığı şey, bayılmadan önce neden dayak yediği gerçeğini hatıralar yardımıyla beynine zehir gibi yayılmasına neden olmuştu.
Dayak yemesi veya işkence görmesi için bir gerekçeye ihtiyaç duyulmasa da bu seferki acımasızlığın bir nedeni vardı.

Hamile olması...

Ayyaş Hüsnü büyüyen karnını farkedip gazabını üzerine yağdırana kadar hamile olduğunu anlamayacak kadar masum bir yüreğe, inatla yaşamak için işkencelere dayanacak bir bedene sahipti.

Karnına vurulan kaçıncı darbeden sonra bayılmıştı veya ne süredir yerda bilinçsiz yatıyordu bilinmez ama karanlık çöktüğüne göre uzun bir zaman olmalı diye düşündü.

Yerden destek alarak soğuk zeminden kurtulmak istediğinde kasıklarına vuran sancıyla olduğu yere yığılıp kaldı.

Bir öncekinden daha şiddetli her sancıdan sonra ya çektiğim acılara yeni bir çeşit daha eklendi, yada dualarım kabul oluyor ölüyorum diye düşünüyordu.

Dakikalar geçtikçe sancısıda, çığlıklarıda şiddetleniyordu. Yardım istemek için bağırmayı düşünse de vazgeçti. Ayyaş Hüsnünün işkence ve tecavüzlerinde de çok feryat edip yardım dilenmişti ama kimse yardım etmemişti. Şimdide kimseye sesini duyuramayacağını bildiğinden sadece ölmek için yalvarıyordu.

Tırnaklarını yerde serili olan kirli halıya geçirip kıvranırken, gözyaşları yanaklarından duraksız süzülüyordu. Yerden kaldıramadığı sırtı, zeminin soğukluğuna inat terden sırılsıklam olmuştu.
Kasıklarında ve belinde ki kasılmalar şiddetlenince karnının üst tarafına koyduğu elleriyle acıyı bastırmak istermiş gibi tüm gücüyle bir kaç kez bastırınca, duyduğu dayanılmaz acı ile boğazı sızlarcasına çığlık attığında kendinden geçer gibi oldu.

Çektiği son acıdan sonra ağrıları yavaş yavaş azalırken gelip giden bilincini toplamak için bir süre daha olduğu yerden kımıldamadı.

Daha sonrasın da ise derin bir kaç nefesle gücünü toplayarak doğruldu. O acıyla içinden bir şeyin çıktığını hissetmiş, ne olduğuna bakmak için doğrulduğunda da ise donup kalmıştı.

Yerde cansız bir bebek yatıyordu.

Odayı dolduran cılız ışığa ramen küçücük bedeninde ki morluklar belli olurken ağzından ve burnundan ince çizgiler halinde kan sızıyordu.
Ölü cenine bakarken nefes almaktan bile utanıyordu.
Ölüm etrafında ki herkezi kucaklarken yine Ece yi teet geçmişti.

Ece adını bile ölümden almışken neden azrail yaşadığı zulme inat bir türlü ona uğramıyordu.
İsyan etmek istemese de ölümden başka bir kurtuluş yoluda bulamıyordu.

Annesi Ece yi doğururken ölmüş, ölümün soğuk yüzüne de doğar doğmaz şahit olmuştu.
Ahali güzel çehreli bebeğe her bakışlarında ecel işte deyip üzülünce, bunları duyan babası eceli kıssaltıp "benim kızımın adı Ece olsun" demiş.

Babası nerden bile bilirdi ki ölümü kızının adına mühürlediğini.

Korkuyla ölü bebekten uzaklaşıp sırtını dayadığı duvar dibin de uzun süre ölü bebeğe şok geçirmiş bir vaziyette bakakaldı.
Gözlerini kırptığından yada nefes alıp verebildiğinden bile emin değildi.
Hareket etmeden ölü ceninin her bir zerresini delirmiş gibi saatlerce izledi.


ECEL  (Ölüm kraliçesi) *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin