🔸GİRİŞ: MASKENİN ARDINDA

55.2K 3K 497
                                    

Satıcının adı Gojo'ydu. Saçlarına taktığı incik boncukla ve renkli eteğiyle bir çingeneyi andırıyordu. Gerçi yanağına görmezden gelemeyeceğim büyüklükte bir çiçek resmi çizilmişti. Sarı, çirkin bir çiçekti bu. Yani bir hippi de olabilirdi ama bir hippi Mısır'daki bir pazarda ne yapardı ki? Ya bir çingeneydi ve burada birkaç turisttin cebini elden çıkarmaya çalışıyordu ya da​ bir hippiydi ve biri bu hippiye kötü bir öğüt vermişti. Kişisel tercihimi ilk seçenekten yana kullanıyorum. Cebimin boşaltılmasını istediğimden değil- çünkü bu aptallık olurdu- ama Gojo adlı bu çingene iyi bir dersi hak ediyor gibiydi. İşte bu yüzden meraklı, masum, Amerikalı turisti oynamaya karar verdim.

Başımı ışıktan koruyan fötr şapkamı kaldırdıktan ve Gojo'ya şöyle bir baktıktan sonra gülümsememi gizlemeye gerek duymayarak parmaklarımı kaldırdım. Beyaz zincir işaret ve orta parmağımdan sarkıyor, güzel kolye şimdi boşlukta iki yana sallanıyordu. Güneş uzun zincirli kolyenin taşına vurduğunda zümrüt taş karanlık gökyüzündeki bir yıldız gibi parıldadı. Taşın ışığı aynı renge sahip olan gözlerimi kamaştırıyordu. O yüzden gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım ama itiraf edeyim, yirmi üç yıllık hayatımda gördüğüm en güzel kolyelerden biriydi bu. Şu zümrüt yüzünden olmalıydı. Çok güzeldi ve onu gördüğüm anda benim olması gerektiğini biliyordum.

"Beğendiniz mi?"

"Beğendim mi?" Bileğimin tek bir hareketiyle kolyeyi kaptım ve gözlerimin önünden çektim. Tekrar bir şey söylemeden önce içgüdüsel bir şekilde zümrütü birkaç kere havaya atıp tutarak ağırlığını test ettim. Ve ekledim, neşeyle parlayarak "Bayıldım!" dedim. Normalde pek sevimsiz, soğuk nevalenin teki olduğum için kendimi böyle neşeli olmaya zorlamak garip ve ben değilmişim gibi hissettiriyordu ama Emma'yı andıran çocuksu tavrım tam da tahmin ettiğim gibi Gojo'nun bana bir gülücük vermesine neden oldu.

"Evet." dedi. "Bu apaçık."

"Ah, özür dilerim. Çok mu heyecanlıydım?"

"Ne diyebilirim ki, iyi bir zevkin var."

Aslında harika bir zevkim vardı fakat bununla övünmek kabalık olurdu, o yüzden kendimi mütevazi olmaya zorladım.

"Öyle olsa gerek." dedim.

Bakışlarım pazar yerinin kalabalığında gezindi. Bir halıcı, baharatçı, oyuncakçı ve kandilli gece lambaları satan bir dükkân bile vardı... Bekle bir dakika. Kandilli gece lambaları mı? Haydi ama, cidden mi? Demek istediğim, yani kimin kandil lambasına ihtiyacı olurdu ki? İnternet ve teknoloji çağında yaşıyoruz ve öyle olmasaydı bile Edison ampulü icat ettiğinden bu yana yıllar geçmişti. Gerçi böyle düşünmemin sebebi dizüstü bilgisayarımın bozulması ve meteliğe kurşun attığım için yeni bir tane alamayacak olmam da olabilirdi. Bu düşünceye gözlerimi devirmeden edemedim. Cıvıl cıvıl gülüş sesleri etrafı doldurduğunda ne olduğuna bakmak için döndüm. Ellerinde pamuk şekerlerle çocukların koşturduğunu gördüm. Bir tanesi katlanmış bir mindere takılıp yüzünün üstüne düştü. Hemen ayağa kalkarak koşmaya devam etti. Halıcı o sırada dükkândan fırladı ve düşen minderi düzeltirken çocukların arkasından bağırdı. Sesi kalın ve kaba saba olduğu için tam olarak anlayamasam da sanırım çocuklara evlerine geri dönmelerini söylüyordu. Ya da sadece küfür ediyordu.

Tüm bu gürültü başımı ağrıtıyordu. Ama bir şekilde mensubu olduğum turist kabilesinin pazar kalabalığının içinde gözden kaybolduğunu görebildim. Beni burada bırakmışlardı. Burası gördüğüm en karışık sokak pazarı olduğu için onları tekrar bulamayacağımı biliyordum. Biliyordum çünkü daha önce birkaç kere gelmiştim ve nasıl olduysa her defasında yolumu kaybetmeyi başarmıştım.

"Ah şu çocuklar," dedi Gojo. Bakışlarımı ona çevirdim. Halıcıya yardım etmek için eğilen bir kadına bakıyordu şimdi, muhtemelen kadın az önceki sakar çocuğun annesiydi. "Ele avuca sığmıyorlar. Ama oldukça sevimliler değil mi?"

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin