🔸23.BÖLÜM: YÜZLEŞME

22.5K 1.9K 248
                                    

"Lütfen benimle gel. Üzerindeki o paçavrayla festivale katılmak zorunda değilsin."

Beni götüren yaşlı nedimenin söyledikleri hâlâ kulağımdaydı.

Hizmetçiler akşamki bayramdan önce saçlarımı temizleyip taramışlar ve bana o döneme ait olduğu her halinden belli olan beyaz, pamuklu bir elbise giydirmişlerdi. Kartal kanadının katmanlarına benzeyen yapısı yüzünden elbise öyle hafif, öyle inceydi ki üzerimdeki varlığını hissetmekte zorlanıyordum. Ama şıktı; Olduğundan daha ince gösterdiği belimden mavi taşlarla örtülü ince bir kemer sarkıyordu. Aynı taşlardan saçlarımda ve elbisenin açıkta bıraktığı sırtımda ve omuzlarımda da vardı. Etraftan süzülen meşalelerin ışığının etkisiyle mücevherler tenimle bir bütün olmuş, bedenimi küçük, göz alıcı ışıklarla kaplamıştı. Ben hareket ettikçe kumaş üzerimden süzüyor gibi duruyordu. Hırsızlık yapmak için şık bir elbiseydi bu; Fazla şık.

Parlak, yeşil gözlerim aynada kısılırken sıradan birinden çok bir prensese benzediğimi düşündüm.

Şimdi, parmaklarımın arasında duran üzüm şarabıyla dolu kadehle birlikte etrafta dans eden, gülüşen insanları seyrederken de aynı şeyi düşünüyordum. Açlıktan ölmemek için karnımı rostolu kaz etiyle, soğuk şerbetle ve hurmayla tıka basa doyurduktan sonra bir kadeh şarap için yeterince yerim olup olmadığından emin değildim ama sonunda içimdeki her şeyi çıkaracak bile olsam bu şarap kesinlikle enfesti. Kulağıma yüz kadar müzikçinin arplarından, lirlerinden ve davullarından yayılan müzik geliyordu. Sol tarafımda ise Mısırın en güzel seslerinden birine sahip bir kadın şarkı söylüyordu. Şaraptan bir yudum alırken gözlerimi kapatıp hem dilimdeki lezzet şöleninin hem de müziğin tadını çıkardım. Gözlerimi açarken tam bir Mısırlıya benzediğimi düşündüm. Üzerimdeki elbise bir yana, nedimeler göz kapaklarımın üzerine gözlerimi çekik gösteren bir çift yeşil boya çekmişlerdi. Bu yüzden gözlerimin rengi Nil nehrinin o yoğun yeşilini andırıyordu ve ne olduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı güzel bir kokuyu da boynuma sürmüşlerdi.

Firavuna ait olan tören alayının geldiğini fark ettiğimde etrafta Baris'i aramaya başladım. Yanından geçerken yırtık pırtık keten bir elbise giymiş olan kadınlardan biri ve çocuğu bana hayranlıkla baktı. Muhtemelen meşaleler yüzündendi. Işık, lapuz lizuliden yapılma taşların saçlarımda ve tenimde parıldamasına neden oluyordu. Kadın ve çocuğuna acımadan edemedim. Böyle neşeli bir günde bile sıradan halkın fakirler ve zenginler diye ayrıldığını fark etmiştim. Nedimelerden duyduğum kadarıyla bu sene şehirde yoğun bir kuraklık vardı. İçlerinden biri pazarda satılan insan etlerinden bahsettiği anda onları dinlemeyi bırakmıştım.

Uyum sağla, Eva.

Kendime bunu sürekli hatırlatmam gerekecekti.

Firavunun maiyeti, tören alayı karşısında onun adına kadeh kaldırıp içkileri kafalarına dikerken "Tanrım, bu adamlar içmesini biliyorlar." diyerek şarap kadehini dudaklarıma götürdüm.

"Değil mi?"

Bunu diyen on iki eyaletin valisinin çocuğu olan Nakia isimli bir kadındı. Kadının boynunda gerdanlık, bileklerinde ise mavi - kırmızı boncuklardan oluşan bilezikler vardı. Sadece hareketlerinden bile ne kadar kibirli biri olduğu belli oluyordu. Muhtemelen valinin kızı olduğu içindir. Ama ilgim onda değildi. Gözlerim kalabalığı taradı ve bir süre sonra Baris'i bulduğunda biraz doğruldum. "Ona mı bakıyorsun? Şansa ihtiyacın olacak. Dikkatini çekmek imkânsızdır."

İşte o zaman, Nakia'ya baktım. "Affedersin?"

"Sadece iyi dileklerimi sunuyordum." Yüzündeki ifade hiç de öyle demiyordu ama. Eğlendiği belliydi. O sırada köle - hizmetçilerden biri Nakia'nın yanına geldi ve kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Her ne dediyse, Nakia korkutucu bir öfkeyle homurdandı. Korkan köle kız ise geri çekilmek isterken sendeleyip onun omzuna çarptı. Basit bir çarpma olsa da Nakia sinirden kıpkırmızı kesilerek kendinden daha ufak tefek, çelimsiz olan kıza bir tokat savurdu. Zavallı kız, dengesini kaybederek kalçasının üzerine düştü. "Seni beceriksiz. Sizden istediğim tek bir şeyi bile yapamıyor musunuz?" Köle kız, en fazla on altı yaşında görünüyordu. Alnını pis zemine dayayarak özür dilemeye başladığında midemin bulandığını hissederek şarap kadehini tepsilerden birine bıraktım.

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin