🔸6.BÖLÜM: MERKEZDEKİ ATEŞ

6.8K 449 37
                                    

"Cidden?" diye mırıldandım sersem bir tavırla parmaklarımı koridorda sallayarak. Bir süredir yürüyorduk. Bir noktadan sonra koridorun sonunun olmadığını düşünmeye başlamıştım. Lanet olsun. Gerçekten yoktu. Işık en fazla birkaç metre önümüzü aydınlatıyordu ve geriye kalan karanlık kısım dar bir tünel şeklinde uzayıp gidiyordu. Tarihi eserlerin ilgi çekici ve güzel olması gerekmez miydi? Görünüşe göre gerekmezdi çünkü burası büyüleyici olmaktan ziyade tiksindirici ve ürkünçtü. Damarlarım buz kesmişti ve kalbimin çanları kulaklarımda çalıyordu. Her bastığım yerden bir bubi tuzağının fırlamasını, gölgelerden ellerin uzanmasını ya da bir mezar kazıcının elinde orağıyla bize doğru koşmaya başlamasını bekliyordum. Düşüncelerimin hepsi nedenini anlayamadığım bir şekilde ani bir biçimde ölmekle ilgiliydi. İşin garip tarafı, öyle bir şey olacak olsa şaşırmayacak olmamdı. Belli ki buralara bir süredir hiçbir keşif birliği ayak basmıyordu.

Ne güven verici ama, diye düşündüm kendi kendime.

Bu düşünceyle telefonumun ekranına bakarken içgüdüsel bir şekilde şarjın kaç olduğunu kontrol ettim. Olmasını istediğim son şey ışıksız ve haritasız bir şekilde bu yerde kapana kısılmaktı. Tam bir kabus olurdu, özellikle de Tony benimleyken. Herhalde kafama kakıp kakıp dururdu. Ama bugün şans benden yanaydı, hiç değilse bir süre daha idare edecek kadar şarjım vardı. Rahatladığımı hissettim. Ah, evet. Bu iyi haberdi, fakat rahatlama uzun sürmedi çünkü birden fark ettim ki, etraf bir mezardan daha sessizdi. Teknik olarak gerçekten bir mezarda olduğumuz için de bu sessizlik sinirlerimi bozuyordu ve bunun mümkün olduğunu bile bilmezdim. Kahretsin. Kendi ayak seslerimizden ve nefeslerimizden başka bir ses duyabilmeyi diliyordum. İşte, tam da bu yüzden Tony ile konuşmaya başladım.

"Biliyor musun, bu yeraltı geçitleri bana daha önce duyduğum bir şeyi hatırlatıyor."

"Duymak için can atıyorum."

Alaycı bir şekilde gözlerimi yuvarladım. Bunu bu kadar duygusuz bir şekilde söylemeseydi belki ona inanabilirdim. Tavrı bana Huysuz Şirin'i hatırlatıyordu. Daha da kötüsü, az önceki kızı. Açık saçık mızmızlığını görmezden gelerek konuşmayı sürdürdüm.

"Eski çağlarda insanların gerçekten ölüp ölmediği anlaşılamıyormuş. Bir düşün, gözlerini açıyorsun ve bir tabutun içindesin. Ses tellerin hasar görene kadar bağırsan da kimse seni duymaz. Toprağın altında olduğun için yeterince oksijenin de yoktur. Belki birkaç saatlik. O da​ şanslı bir böceksen eğer. Bu yüzden rahipler gömülen kişinin parmağına telden bir ip bağlarlarmış. Böylece ölü yaşıyorsa eğer telin bağlı olduğu çanı çalarak diğer insanlara işaret verirmiş."

Bu hikayeyi nereden bildiğimi bile hatırlamamam, hikayeyi şimdi hatırlamış olmamdan daha rahatsız edici değildi.

Bir an sonra Tony'nin telaşla güldüğünü duydum, güneşin binaların arasından son alevlerini saçtığı zamanki kadar sıcaktı sesi. Şaşırarak ona garip bir bakış attım. Bunu eğlenceli mi buluyordu gerçekten? Belki de sandığım kadar sıkıcı değildi? "Narkozun 1800'lerde bulunduğu ve orta çağda hastaların boğazı sıkılarak bayıltıldığı düşünülünce bu beni hiç şaşırtmıyor." Tembel tembel çenesini kaşıdı ve dudaklarının arasından hikâyeyi düşündüğünü belli eden bir nida çıktı. "Modern tıp harika bir şey. En azından bir ölü ile yaşayan arasındaki farkı bulacak kadar gelişmiş. Bu arada, bu iç açıcı hikayenin bu yeraltı geçitleriyle ne alakası olduğunu sorabilir miyim?"

Başımı sallarken bende onun gibi kıkırdamama engel olmaya çalışıyordum. "Burası bana bir mezarın içindeymişiz gibi hissettiriyor ve teknik olarak öyle olsak bile, dünkü falcı kadın genç yaşta öleceğimi söylediği için bunu oldukça ironik buluyorum."

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin