🔸47.BÖLÜM: KALICI İZLER

16.1K 1.3K 613
                                    

Ne halde olduğuma bakacak cesareti kendimde bulduğumda sırtımda zonklayan sızı yüzünden uyumakta güçlük çekiyordum. Kararlı bir ifadeyle Emma'nın omzundan destek alarak yataktan kalktım. Bacaklarım bile acıdan güçsüz düşmüştü. Titriyorlardı ve düşmemek için aşırı yavaş bir şekilde yürümem gerekiyordu. Birkaç adım atmak bile nefes nefese kalmama neden olduğunda bir öfke dalgasının bana çarptığını hissettim. Böyle hissetmeye alışkın değildim. Hareket etmek normalde benim gibi sportif biri için öyle kolay olurdu ki, şimdi kendimi eksik hissediyordum. Odanın bir köşesinde ters bir halde duran gümüş aynayı tutup kendime çevirdim. Ne yapmak istediğimi anlayan Emma endişeyle alt dudağını ısırdı. "Eva... Bence bunu yapmamalısın." dese de onu umursamadan titreyen ellerimi aynanın parlak yüzeyinden çektim. Ne halde olduğumu görmem gerekiyordu. Bir noktada bunu yapmak zorunda kalacaktım zaten. Daha fazla ertelemek istemiyordum.

Sırtımın belli bir kısmını görmek için hafifçe yan tarafıma dönerken acıdan gözlerim sızladı. Omurgam boyunca ilerleyen kırmızı, pembe izleri gördüm. Kötü olduğumu biliyordum ama bu kadar da kötü olduğumu tahmin etmiyordum. Kürek kemiklerimin üzerindeki deri öyle tahriş olmuştu ki, kemiğin bir kısmı görünüyordu ve doğru düzgün kabuk bile bağlayamadığı için sırtımdan aşağı koyu kırmızı bir sıvı akmıştı. Omzumun altındaki derimin bir kısmının kalktığını görüyordum ve bunu fark etmek bayılacak gibi olmama neden oldu. İz kalması bir yana, kan kaybından ya da acıdan ölmemem bir mucizeydi. Hareket edebiliyor olmam bile bir mucizeydi! Ve kaslarım yırtıldıysa eğer... Bu düşünceyi kafamdan def etmeye çalışırken omuzlarıma kadar uzanan o derin, kırmızı yaraya dokundum. Yanağımdaki kesik bile çok kötü görünüyordu. Nispeten kabuk bağlamış olan koyu kahverengi çiziğin etrafı hafif, pembe bir halkayla kaplıydı. Gözlerim aşağı indi ve bedenimi yavaşça inceledi. Az önce Emma'yla bir şeyler yemiş olsak da uzun süredir doğru düzgün bir şey yemediğimden iyice zayıflamıştım ama sorun sadece zayıflamış olmam değildi. Aynadan bana bakan yeşil gözler bana ait değillerdi, normalde gözlerimin içinde yaşam dolu bir ateş yanardı, oysa bu gözler çok hüzünlüydü. Hissettiğim acının yoğunluğuna rağmen bu denli kötü bir manzara beklemiyordum galiba.

Emma'nın "Sorun değil," dediğini işitir gibi oldum. "İyileşeceksin. Bir şeyin kalmayacak."

Beni teselli etmeye çalışması ne kadar şirin olsa da bir işe yaramıyordu. Elimi omzumdaki yaradan çekerken kendimi çok çaresiz, çok savunmasız hissediyordum. Bir insanın bana bunu yapmış olması ve benim de hiçbir şekilde karşı çıkamamış olmam berbat bir şeydi. Sesli cevap verecek gücüm olmadığından başımı hayır anlamında iki yana salladım.

"Eva, yapma..."

"Ne yapmayayım? Gerçekçi mi davranmayayım? Tıbbi bilgisizliğime rağmen bunun kesinlikle iz bırakacağını söyleyebilirim."

"İlaç alacaksın." diye karşı çıktı. "İyileşeceksin."

"Neyse ne," Daha fazla kendime bakmaya dayanamayacağımı fark edince aynadan gözlerimi kaçırarak Emma'ya geri baktım. Bu konu hakkında onunla tartışmak anlamsızdı. Derin bir nefes aldım ve "Fazla zamanımız yok. Şu haydut çetesiyle ilgili bir şeyler yapmalıyız." diyerek asıl meseleye geldim. "Bu haldeyken etrafta dolaşabileceğimi ya da herhangi bir şey yapabileceğimi sanmıyorum. O tüyü bir araştırabilir misin?"

"Evet, tabii." dedi dalgın dalgın, yanağını kaşıdı, gözlerini hâlâ sırtımdan koparmıyordu. "Bir bakarım, tamam."

Kız kardeşimi koruma ihtiyacıyla dudaklarımı aralayarak, "Bir şey bulacak olursan hemen bana söyle." diye ekledim. "Her ne olursa olsun, hiçbir şey yapmaya kalkma, anladın mı? Bu yüzden başının belaya girmesini istemiyorum, Emma."

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin