🔸5.BÖLÜM: YASAK DEHLİZE GİRİŞ

32.1K 2.2K 613
                                    

Balsamina Pansiyon'a geri geldiğimde güneş çoktan ilk ışıklarını Kahire'ye düşürmüştü. Bitkin adımlarla fazla kalabalık olmayan bir caddede yürüyordum. Yalnızdım. Tony​ ile birkaç sokak geride ayrılmıştık ve o zaman bile bakışlarını üzerime hedeflemekten vazgeçmemişti. İfadesi suçlayıcıydı. Ona bakan herhangi biri ne düşündüğünü hemen anlayabilirdi. Benden, bir şeyler sakladığımdan şüpheleniyordu. Görebiliyordum bunu. Hakkı da yok değildi. Ama ağzımdan laf almanın kolay olmadığını biliyor olsa gerek, yol boyunca bana o adamlar hakkında hiçbir soru sormamıştı. Sadece aç olduğumu düşünüp kahvaltıya davet etmek amacıyla konuşmuştu. Her zamanki gibi çok düşünceliydi ve bana olan bakışları umut doluydu ama onu görmezden gelerek hayır demiştim. Uyumak dışında başka hiçbir şey yapmak istemiyordum.

Ondan ayrılırken "Ne hoş bir geceydi. Sende öyle düşünmüyor musun, Tony?" diye alay etmiştim.

Ama Tony​ sandığım kadar komik bulmamıştı bunu. "Ben​ pek öyle demezdim." diye mırıldanmıştı, yüzünde küçük bir gülümsemeyle. "Görüşürüz Eva,​ kendine dikkat et."

"Sende." diye yanıt vermiştim. O sırada arabasının camından eğiliyor, yüzüne bakıyordum. Sabah güneşi Tony'nin solgun cildine biraz renk getirmişti. Artık çok daha iyi görünüyordu. "Ve bugün olanlardan Emma'ya bahsetme. Bilmesi gerekmiyor. Onun boş yere korkmasını ya da endişelenmesini istemiyorum." Ya da öğrenmesine izin verdiğim için başının belaya girmesini. Böyle bir şey olursa ömrüm boyunca kendimden nefret ederdim.

"Sence bu iyi bir fikir mi?"

"Onun bilmesi ne işe yarayacak? İnan bana, bilmemesi daha iyi."

Yine de Tony'nin bakışları bundan pek emin değil gibiydi. Birkaç saniye boyunca bana bakarken kendimi mümkün olan en berbat şekilde rahatsız hissetmiştim çünkü yüzünde ayıplar gibi bir ifade vardı. 'Ah, hayır! Ona söyleyecek!' diye düşünürken arabasının motorunu çalıştırmış ve yanımdan ayrılmadan önce gönülsüz bir kabullenmeyle iç çekerek "Nasıl istersen öyle olsun Eva. Bende Emma'nın endişelenmesini istemem." demişti.

Birden rahatladığımı hissettim. Bu konuda bana katılması akıllıcaydı çünkü kız kardeşimi kimse benden daha iyi tanıyamazdı, her durumda olabilecek en kötü senaryoyu hayal ederdi. Ayrıca bu durumun onun vicdanına ve dürüstlük prensiplerine aykırı olduğu da bir gerçekti. Asla buna göz yummazdı. Onun beni ayıplamasını ya da 'Sen aklını mı kaçırdın? Böyle bir şey yapamazsın! Eğer yakalanırsan hapse girersin! Yakalanmazsan da polisin her an peşine düşebileceği korkusuyla yaşarsın!' nutkunu dinlemeye katlanamazdım. O parayı istiyordum ve benim ahlak yargım da sadece kendi menfaatlerimi düşünürdü. Onursuzcaydı, biliyordum. Emma benden daha iyiydi. Bunu da biliyordum. Ömrüm boyunca da bilecektim.

İç geçirerek ve düşüncelerimin gittiği yöne lanet okuyarak gözlerimi yumdum. Nihayet çift kanatlı, cam kapıyı ittirip tepede çalan minik zilin eşliğinde pansiyona girdiğimde dikkatimi giriş katındaki kalabalık çekti. Müşteriler kahvaltı etmek, turist kabilelerine katılmak ya da şehir merkezine inmek için oradaydı. Burnumun ucunu kırıştırdım ve yüzümü başka yöne çevirdim. Etraf çörek, hamur, sütlü kahve ve çay kokuyordu. Midemi bulandırmıştı bu. İnsanların arasından sıyrılıp geçerek bir an önce on yedi numaralı odaya çıkmak için basamaklara yöneldim.

Odamızın önüne geldiğimde, her nedense, üzerinde altın rengi rakamlarla on yedi yazan kapıya canım sıkkın bir şekilde baktım. İçimde anlaşılmaz bir gerginlik vardı. Emma yüzünden miydi? Tony​ belki? Belki de bugün yaşananların bir sonucuydu? Üzerimdeki gerginliği atmak için derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. İçgüdüsel bir şekilde hemen kız kardeşimin yatağına bakmıştım. Hasta kız kardeşimi bulmayı beklediğim yer orasıydı ama Emma yatakta değil, çalışma masasındaydı. Gözlerini önüne dikmiş epeyce kalın bir kitabı okuyordu. Kapı açılma sesiyle birlikte kafasını kitaptan kaldırarak gür, kömür karası kirpiklerinin altındaki yemyeşil gözlerini yüzüme dikti ve bana dikkatle baktı. Saçını kulağının arkasına sıkıştırıp gülümseyince gözlerinin yeşili biraz daha yumuşadı. İkiz sahibi olmanın en tuhaf yanı, bazen dünyada size tıpa tıp benzeyen birinin olduğunu unutmanızdı. Kahverengi saçları, kakülleri, yeşil gözleri ve masum, sevimli hatları ile Emma bana sevimli bir kız çocuğunu andırıyordu. Sonra onun ikizi olduğumu hatırlıyordum ve ilginçtir ki, şimdiye kadar kimse beni küçük, sevimli bir kız çocuğu olarak tanımlamamıştı. Sanırım karakter olarak zıt kutuplar olduğumuz içindi çünkü yüz hatlarımız tamamen aynı olmasına rağmen - birbirimizin yerine geçmediğimiz sürece - insanlar Emma ve beni ayırt etmekte sorun yaşamazdı.

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin