🔸20.BÖLÜM: ANTİK ÇAĞLAR

23.3K 2K 363
                                    

Bu garip durumla ilgili değerlendirmelerimin nasıl olması gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama hoşuma gidecek bir şey olmadığından yüzde yüz... Hatta yüzde bir milyon emindim. Az önce ne olmuştu öyle? Ölmüş müydüm yoksa? Sonra bu çıkarımın ne kadar aptalca olduğunu fark ettim. Ölmüş olmam mümkün değildi çünkü hâlâ güçlü, açık ve belirgin bir his bedenimde dolanıyordu ve düşerken kafama darbe aldığımdan olsa gerek, başım kazan gibiydi. Dizlerimin üzerinde kalkmaya çalışırken ellerimle kulaklarımı örtmeye, bir yükselip bir alçalan çınlama hissini yok etmeye çalıştım. Kosey'in şimdiye dek dediği her şey kafatasımda yankılanıyordu. Boğazımdan kızgın bir homurdanma çıktı. Başıma gelen her şeyi hak ettiğimi biliyordum, özellikle de en başta hırsızlık yapmakta en ufak bir sakınca görmediğim için - Ama Emma değil, o bunu hak etmemişti. Düşüncelerimden koparken acı içinde homurdandım. Kahretsin. Her hareket edişimde, ne kadar küçük olduğu önemli değil, canım daha da yanıyordu.

Neler olduğunu hatırlamaya çalışırken kulaklarımdaki çınlama hissi artık dayanılmayacak bir noktaya ulaştı. Elimden geldiği kadar buna direnerek başımı kaldırıp etrafa bakındım ama bunun da bir faydası yoktu çünkü her şeyi puslu ve dalgalı görüyordum. Neyse ki, bir süre sonra görüşüm yavaş yavaş netleşmeye başladı. İlk fark ettiğim şey havanın aşırı sıcaklık yüzünden titreştiğiydi. Sonra her yeri kaplayan, metrelerce uzunluğundaki kum tepelerinin farkına vardım. Her yerde bir sürü kum vardı! Gülünç bir şekilde, ilk başta buna inanamadım ve gerçek olup olmadığını teyit etmek için bir yığın kum avuçladım. Parmaklarımın arasından akıp giden kum taneleri tepedeki güneş yüzünden öyle sıcaktı ki, tenimi karıncalandırıyordu. Bunlar gerçek, diye düşündüm kendi kendime dehşet içinde. Gerçekten de​ buradaydım. Beynim bunu algıladığında öfkem saman alevi gibi söndü ve yerini yoğun bir şaşkınlık duygusu aldı. 

Neler oluyordu?

Yakınlarda bir yerde, birinin ismimi seslendiğini duydum. Bana yaklaşan adım seslerini dinlerken buldum kendimi. Baris'di bu. Yanıma geldikten sonra benim gibi kumlarda dizlerinin üzerine çöktü ve alçak ama kararlı bir şekilde konuştu. "Eva, yaralandın mı?"

Her yerim sızlasa da hiçbir yerim kanamıyordu.

"Sadece... Her şey dönüp duruyor." Bir nefes aldığımda ciğerlerim temiz havaya duyduğu özlemle şişti. "Sadece... Sadece bir dakika ver bana. Olur mu?"

Baris'in bakışlarından bulutlu bir ifade geçti. Rahatladığını, omuzlarının düştüğünü gördüm. İstediğimi vereceğini göstermek için hafifçe başını salladı. Bir dakika, öyle bir düşüşten sonra kendimi toparlamam için pek yeterli değildi ama bununla idare etmek zorunda olduğumu biliyordum. Daha sonra hayal görmediğimden emin olmak için uçsuz bucaksız kum tepelerine bir kere daha baktım. Sonra gözlerimi yeniden Baris'e çevirdim. O... Farklı görünüyordu. Üzerinde onu son gördüğümde giydiği gömlek ve pantolon yoktu. Bedenini örten ve bir erkek için tasarlandığı gayet belli olan kumaşlarla örtülü, yerel bir kıyafet giyiyordu. Farklı olan tek şeyse kıyafeti değildi. Saçları biraz daha uzamıştı ve güneşte hafifçe bronzlaşmış teni kalın kirpiklerin çerçevelediği, koyu kahverengi gözleriyle uyum içinde görünüyordu.

Fakat aklıma diyecek hiçbir şey gelmiyordu. "Burası neresi?" diye sordum nihayet benim de bir dilim olduğunu hatırladığımda. Sesim pürüzlü çıkıyordu ve konuştuğumda boğazımın alt kısmı sızlıyordu. Galiba az önce biraz kum yutmuştum. "Neden biz bir... Çöldeyiz?"

"Sahra'dayız."

Başım dönüyordu.

"Pardon? Ne dedin?"

"Gelecekte Sahra olarak adlandırılacak olan çöldeyiz." Tam oradaydım, dediklerini duyuyordum ama algılamıyordum. Kalbim göğüs kafesimin içinde zonkluyor, etimi yırtacak kadar güçlü bir şekilde atıyordu. Sersem bir halde 'gelecekte' sözcüğünün ne anlama geldiğini kavramaya çalışırken, Baris'in etrafımızda yükselen kum yığınlarına bakındığını gördüm. "Burayı hatırlıyorum."

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin