🔸31.BÖLÜM: YILAN KORKUSU

21.1K 1.7K 184
                                    

EMMA

Emma'nın Antik Mısır'a dair hatırlayabildiği ilk şey içinde bulunduğu bu tatsız duruma gülünç bir şekilde uyuyordu.

Kum...

Çok fazla kum...

Hayatında hiç o kadar kumu bir arada görmemişti.

Dizleri az önceki düşüşün şiddetiyle sızlıyor, kalbi göğüs kafesinin içinde deli gibi çırpınıyor ve anlamıyordu - bir saniye önce tropikal bir adadayken bir saniye sonra nasıl bir kum fırtınasının tam ortasında olabilirdi? Mantığı ona bunun mümkün olmayacağını söylerken havada dönen, saçlarını uçuşturan ve yanağına çarpan kumlar rüya görmediğini ispatlamak ister gibi kuru ve sertti. Gerçeklerdi. Bunların hepsi gerçekti. Yoksa deliriyor muydu? Nedense keçileri kaçırıyor olabileceği ihtimali çok daha uygun bir seçenekmiş gibi geliyordu ona. Çok fazla ders çalışmaktan olmuş olmalı, diye düşündü. Yazdığı makalelere, araştırmalarına, tezine ve doktorasına öyle çok kafayı takmıştı ki en sonunda kafayı yemişti. Bu küçük Hawaii gezisi dışında en son ne zaman adamakıllı tatil yaptığını hatırlamıyordu bile. Ya da ne zaman araştırma yazılarıyla dolu olan kitaplar dışında bir kitap okuduğunu...

Belki de delirmeye hak etmişti.

Ama hak etmediği bir şey varsa, o da saldırıya uğramaktı. Tıpkı o an olduğu gibi. Fırtına yüzünden tehditkâr görünen uzun boylu siluete uzun uzun baktı. Bir yabancı! Tam da hemen orada! İlk içgüdüsü yardım istemekti ama nedense kendini tehlikede hissediyor, yardım istemeden önce karşısındaki kişinin iyi biri olduğundan emin olmak istiyordu. Siluet, iyi biri değildi. Bir panter gibi çevik bir hareketle kumların arasından fırladı ve Emma'nın üzerine atladı. Güçlü eller omuzlarını kavrayıp onu sırt üstü devirirken Emma karşı koymayı bırakın, çığlık atmayı bile aklına getirememişti. Debelenmeyi akıl ettiğinde ise çok geç kalmış, çoktan zapt edilmişti. "Ne yapıyorsun? Dur! Dur..." Adam, ona vurmaya çalışan ellerini bileklerinden kavrayıp göğüslerinin üzerine bastırdı ve Emma'nın baldırına denk getirdiği tekme karşısında bir dizini bacaklarının arasına sokarak onu olduğu yere sabitledi. Bu bir erkekti. Anlaşılmaz bakışları, sıcak elleri vardı. Saçları dalgalar halinde hareket ediyor, havayı döven kum tanelerinin arasından süzülen güneş ışığını yansıtıyordu.

Yüzünü arayan gözler bir orman yangını gibi parlayınca Emma onun kim olduğunu anımsadı.

Ormandaki adam.

Şaşırtıcı bir an için, fırtınada savrulan kum tanelerinin artık tenine çarpmadığını fark etti. Daha rahat nefes almaya başladığı için sevinse de bunun garip olduğunun farkına varacak kadar bilinci yerindeydi. Ne de olsa kum fırtınası hâlâ bir canavar kadar gürültülü ve güçlüydü. Yine de kumlar sanki camdan bir fanusun içindeymiş gibi etraflarından dolanarak onları es geçiyor, sonra da gürültüyle dönüp durmaya devam ediyorlardı.

"Aklını mı kaçırdın sen? Böyle bir şeyi ne cüretle yaparsın?" Emma irkildi. Bu güçlü, gür bir erkek sesiydi. Öfkeli, mutsuz ve suçlayıcıydı. "Nasıl beni buraya getirirsin?"

Berrak bir sesle "Ne?" dedi.

Kimdi bu?

Onu tanımadığından, neden bahsettiğini bilmediğinden yüzde yüz emindi.

Biraz olsun aklı başına geldiğinde kafasını panikle iki yana salladı ve bir an önce bundan paçayı kurtarmak için "Neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok!" diyerek kendini savundu. "Çek ellerini üzerimden!"

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin