🔸32.BÖLÜM: NEFRETİN ATEŞİ

23.1K 1.7K 204
                                    

Mişa bana ne kadar derin bir öfke hissettirdiğinden habersiz bir şekilde gözlerimin içine bakıyordu. Ondan nefret ediyor, iliklerime kadar ona tokat atmak istediğimi hissediyordum ve bunu yapmak durumu daha iyi bir hâle getirmezdi. O yüzden öfkeme hâkim olmaya çalışarak yumruklarımı sıkıp bir adım geriledim. Kadın onun hakkında pek de iyi şeyler düşünmediğimi ifademden anlamış olmalı ki, kırmızı dudaklarına bir tebessüm yavaşça yayıldı. Yüzünün o kadınsı güzelliğine zıt düşen soğuk bir gülüştü bu. Nihayet konuştuğunda, "Neden buraya bir insan getirdin?" diye sordu. İnsan derken sesinin tonu değişmişti, bir hamam böceğinden bahsediyormuş gibiydi. Emma bile bundan rahatsız olarak kadına sessizce, anlamsız bir bakış attı. Bende endişeyle iç çektim. Kız kardeşimi buraya getirmemeliydim. Aslında kendim de gelmemeliydim. Sakin kalmak için elimden geleni yapsam da bu çok, çok tehlikeli bir şeydi.

Bir noktada mantığıma ulaşmayı başardım ve kadının benimle değil de Kosey'le konuştuğunu tahmin ettiğim için sessizliğimi korudum, zaten ağzımı açacak olsam muhtemelen hiç hoşuna gitmeyecek bir şey söyleyecektim.

Sessizliği Kosey'in sesi kırdı ve nedense bu beni hiç şaşırtmadı.

"Neden geldiğimizi bildiğini mi söyledin?"

"İnsan dünyasında haberler çabuk yayılıyor, Kosey."

"Öyle mi?"

Kosey'in basit, alaycı sözleri üzerine Mişa ona sadece gülümsedi ama bu tatlı bir gülümsemeden çok ne kadar eğlendiğini belli eden, ürkütücü bir tepkiydi. "Öyle olduğunu biliyorsun ama öyle olmasaydı bile yine de bilirdim."

"Evet," dedi Kosey ve tatsız bir kabullenmeyle sırtını uzun, kalın sütunlardan bir tanesine yaslayarak cadının gözlerinin içine baktı. "Sanırım bunu tahmin etmem gerekirdi. Rahatsız ettiğim için üzgünüm ama yardımına ihtiyacım var."

"Ah, yani bu yüzden mi mütevazi kapımdasın?" diye alay etti Mişa. Gerçekten de eğleniyordu. Havada süzülüyormuş gibi hareket ederek zarif adımlarla Kosey'e yaklaştı ve parmaklarının uçlarını bedeninin hatlarını çok iyi biliyormuş gibi Kosey'in omuzlarında ve kaslı göğsünde gezdirdi. Muhtemelen biliyordu da. Bu düşünceyle midemin çok fazla şeker yemişçesine bulandığını hissederken Emma bile orada bulunmaktan rahatsız olmuş, bakışlarını başka yöne dikmişti. Yanaklarında hafif bir pembelik olsa da her zamanki kadar sakin görünüyordu. Durumun vahimliği ikimizin de canını sıkmıştı ama en azından o benden çok daha kontrollü görünüyordu. Bunu yapacak gücü bulduğumda yeniden Kosey'e baktım, Mişa'nın dokunuşunun altında hiç kıpırdamadan durdu. Yüzünde sert bir ifade vardı ve kadının ne yaptığını anlamıyormuş gibi kaşlarını çatmıştı. Ben anlıyordum; Oyun oynuyordu. Yüzündeki ifadeden belliydi. Belki de sadece Kosey'i kızdırmak istiyordu. Bir an sonra Mişa geri çekildi ve topuklarının üzerinde dönerken ortada çok komik bir şey varmış gibi kıkır kıkır gülmeye başladı. "Bu defa beni şaşırtmayı başardın işte. Yardımımı istemen nadir bir şey ve yanlış hatırlamıyorsam, ki iyi bir hafızam vardır, öleceğini bile bilsen benden yardım istemeyeceğini söylemiştin. Bunu da bir daha asla beni görmek istemediğini söyledikten hemen önce söylemiştin."

Eyvah!

Sanırım sandığım kadar da 'iyi' anlaşamıyorlardı.

Kosey cevap olarak umursamaz bir tavırla omuzlarını silktiğinde, Mişa, onu alt etmiş olmanın verdiği mutlulukla ve açgözlü bakışlarla ellerini iki defa çırptı. "O halde umarım cazip bir teklifin vardır. Ben karşılıksız hiçbir şey yapmam."

"Altın ve mücevher kabul etmiyorsan, sana önerecek pek bir şeyim yok."

"Aslında ben altın ve mücevherlere oldukça sıcak bakıyorum ama baban kraliyet servetini bir cadı için harcamandan pek hoşnut olmayacaktır."

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin