🔸51. BÖLÜM: WAJDET'İN ÖFKESİ

14.2K 1.2K 171
                                    

Bu düşünceyi öyle hızlı bir şekilde zihnimden kovdum ki, başım döndü. Tanrı aşkına! Ne saçmalıyordum ben? Düşündüğüm şey duruma hiç de uygun değildi. Kosey, yaşamında hiçbir canlıya değer vermiş olamazdı; Hele ki benim kardeşime! Onu yeterince tanıyordum. Yalancıydı. Pislikti. Ukalaydı. Kötüydü. Kendinden başka kimseyi düşünmezdi. Buraya, yanımıza döndüyse ve istemediği halde özür diliyorsa eğer mutlaka bir çıkarı vardır! Belki de hâlâ hançerin peşindeydi? Ne de olsa onun nasıl inatçı bir pislik olduğunu biliyordum. Kolayca pes edeceğini düşünmemiştim hiçbir zaman. Kosey'in bir şekilde hançere ulaştığı düşüncesiyle baştan aşağı ürperdim. Hissettiğim endişeden geçmişte gördüğüm yüzleri pek hatırlamasam da o sanrılardaki Kosey hâlâ çok net, çok korkutucuydu. O insanları bekçi güçleri için öldürmüştü; Helen, Katherine ve diğerleri... Hiç gözümün önünden gitmiyorlardı.

Ona asla güvenemezdim, asla.

Böyle bir hata yapmak benim felaketim olurdu.

Ve Emma, gözlerini bile kırpmadan Kosey'e bakarken çok şaşkın görünüyordu. Baris'in ısınması için ona verdiği pelerin kaşlarını örtse de yüz ifadesinden o kaşların saçlarıyla birleşecek kadar kalktığını tahmin edebiliyordum. Sersem bir halde bakışlarını Kosey'den çekti ve yanaklarına çarpıp teninin sıcaklığıyla eriyen kar tanelerini umursamadan başını eğerek 'Ne oluyor, Eva?' dercesine bana baktı. O da Kosey'in buraya gelmesini beklemiyor olmalıydı. Düşündüğüm gibi bir şey olsa bu kadar şaşkın olmazdı herhalde, değil mi? Hem onu kendimden bile daha iyi tanıyordum, ben ona her şeyi söyledikten sonra Kosey gibi bir adamın kendisine yaklaşmasına asla izin vermezdi. Bundan hiçbir şeyden emin olmadığım kadar emindim. Bu düşünceyle gerçekten rahatladığımı hissettim. Ah, tamam! Bazen ikiz kardeşime karşı aşırı korumacı olabiliyordum, kabul!

Kosey kaşlarının arasında beliren o sert çizgiyle biraz ötemde duruyor, sessiz kaldığım her saniye için biraz daha sabırsız bir öfkeyle doluyordu.

Elbette 'Hayır!' diyecektim.

Etrafımızda dolaşan soğuğu görmezden gelerek tam ona cehennemin dibine gitmesini söylemek için ağzımı açmıştım ki, bileğime dolanan güçlü parmakları hissettim. "Benimle gel. Senin ve benim bir dakika konuşmamız lazım." Baris, sırtımı incitmemeye dikkat ederek beni çekiştirdi ve her şeyden biraz uzağa götürdü. Yağan karın bizi gizlemesine izin verecek kadar uzaklaştığımızda bileğimi bırakıp bana döndü. Gözlerine baktım. Hissettiği öfke gözlerinin güzelliğini gizleyemiyordu. Bir an dünyada sadece o ve ben varmış gibi hissettim. Başka hiçbir şeyin önemi yoktu sanki. Baris... Çok özeldi. Ve ben, basit bir hırsız olan ben, onun kalbine, aşkına, şefkatine sahiptim.

"Eva..." Adımın dudaklarından çıkış şekli iç çekmeme ve gözlerimi ayaklarıma indirmeme neden oldu. Neden bilmiyorum ama kendimi berbat hissediyordum. Baris işaret ve orta parmağıyla çenemi dokundu ve yeşil gözlerimi görmek için nazikçe kaldırdı. "Bunu duymak istemediğini biliyorum ama bence Kosey'in bizimle gelmesine izin vermek mantıklı olur."

"Neden? O en kötüsü!"

"Bunu bilmiyor muyum sanıyorsun? Herif hayatımı mahvetti." derken gözlerinde yine o eski nefreti gördüm. Sonra o nefreti güçlükle dibe bastırdı ve gözlerine yerleşen bir kabullenmeyle iç çekti. "Ama o da bekçi güçlerini sahip ve eğer gerçekten Emma için döndüyse, belki de istediğini almasına izin vermeliyiz."

Ne demek istediğini anlayınca oracığa kusacak gibi oldum. Cidden Emma'yı Kosey'e emanet edeceğimi düşünüyor muydu? Kosey'e! Bu bir şaka olmalıydı, üstelik komik ve eğlenceli olan türden değil!

"Belki de, ama ona güvenmiyorum."

"Ben de güvenmiyorum ama daha önce, bir defasında, onun kız kardeşine ne kadar düşkün olduğunu gördüm. Bizden ne kadar nefret ederse etsin onun ölmesine izin vermez. Bunu kullanabiliriz, Eva." dedi beni bu saçmalığa ikna etmek istercesine...

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin