EMMA
Emma, kimseyi, Kosey'i dahi, ölümün acımasız kollarına terk edip gidemeyeceğini biliyordu. O öyle biri değildi ve hissediyor olduğu tüm o korkuya rağmen asla da olmayacaktı. Elbette her zaman bu kadar fedakâr değildi. İçinde bir yerlerde bencil, sadece kendini düşünen bir taraf da vardı ama genelde o tarafı dinlememek için çabalardı. O taraf şimdi ona 'Ölmek mi istiyorsun? Sen sadece sıradan bir insansın! Değil başkasını, kendini bile koruyamazsın! Hemen geri dön ve buradan uzaklaş!' diyordu. 'Kosey, Eva'ya zarar vermek istiyor! Ve sen onu korumak mı istiyorsun? Bundan sonra ona bir şey olursa sorumlusu sen olacaksın!' diyordu. 'Masum, sıradan insanlara zarar vermiş birini kurtarmak için mi tüm hayatını tehlikeye atıyorsun? Aptalın önde gidenisin!' diyordu... Ama Emma doğru olanı yapmak istiyordu. Onun için bu cehenneme döndüğünü söyledikten sonra Kosey'i öylece terk edip gidemezdi. Gitmesi gereken tarafın tam aksi yöne yürümesinin tek sebebi de buydu ve evet, sadece sıradan bir insan olduğunu ve ölmesinin an meselesi olduğunu bilse de denemek istiyordu. Sadece sakin olmalı ve mantıklı düşünmeliydi. Her şey iyi olacak-
Karların altındaki zemin şiddetli bir şekilde sarsılınca Emma'nın gözleri kocaman açıldı ve yere kapaklanmamak için yan tarafındaki evlerden birinin duvarına tutunmak zorunda kaldı. Zaten korkuyla dolu olan yüzü daha derin bir korkuyla değişirken 'Ne saçmalıyorum ben?' diye düşündü bir an. Hiçbir şey iyi falan olmayacaktı! Resmen ölmeye gidiyordu!
Olan her türlü içgüdüsü ona geri dönmesini söylerken yürümeye devam etmeden önce yavaşça yutkundu ve bir kere daha dengesini sağlarken 'Bunu yapabilirsin!' dedi kendi kendine. İlerledikçe bazı sesler duymaya başladı. Herkes donmuştu, yani bu şehirdeki bir ses o kadar da fazla bir anlama gelemezdi. Giderek yaklaşıyor olmalıydı. Bu düşünceyle sokağın ucuna geldiği zaman çok tanıdık bir ses kulaklarına doldu. İçinde uğursuz bir his filizlenirken bakışlarını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Uzun boylu bir erkek gölgesi görür gibi olunca omuzları rahatlamayla çöktü. Bir şekilde, onun Kosey olduğunu biliyordu. Başka bir ses duydu sonra.
"Gördün mü? Ufak bir tehdidin seni kendini ortaya çıkarmaya ikna edeceğini biliyordum."
Nekhbeth'den başkası değildi bu.
Emma derin bir iç çekişle yumruğunu sıktı. Kosey ve Nekhbeth arasında pek bir mesafe yoktu ve her an birbirlerine saldırmaya başlayacakmış gibi bir halleri vardı. İçinde bulunduğu durum yüzünden paniğin tadını ağzında hissedebiliyordu. Bir plan yapmak için bedenini duvarın arkasına gizlerken gözlerini iki adam arasında gezdirdi.
"Sana kimse söylemedi mi," dedi Kosey, bir yandan da büyülü hançeri Nekhbeth'e belli etmeden parmaklarının arasında çevirdi. "Savaşa çocuklar karıştırılmaz."
"Biz savaşırız; kendi şartlarımızda. Al sana bir gerçek; Her hayat eşit değildir, bazı insanların ölmesini kimse umursamaz. Küçük bir çocuk olsa bile." Ne kadar karanlık bir düşünce tarzı bu, diye geçirdi Emma içinden. Tedirginlikle alt dudağını ısırırken Nekhbeth delilik ile gaddarlık arasında mekik dokuyan keyifli bir gülüşle devam etti. "Hem sen de ortadan toz olmak yerine kalmayı tercih ettiğinde kendini öldürdün sayılır."
Kosey, korkutucu bir biçimde kaşlarını çattı ve gözleri buz gibi bir duyguyla yoğunlaşırken Emma güçlükle yutkundu çünkü belli ki çok kızgındı. Neredeyse ürkütücü görünüyordu. Nekhbeth sanki aklına bir şey gelmiş gibi yüksek sesle gülmeye başlayınca dikkati dağıldı ve yeniden bekçiye bakmak için hızla diğer yana çevirdi.
Başını yana eğerek, "Ne var biliyor musun," dedi Nekhbeth. "Bir ara Wajdet'e seni bizden biri yapmasını bile söylemiştim."
Kosey soğuk bir sesle "Ne onur ama," diye alay etti, yüzünden hiçbir şey okunmuyor olsa da bu düşünceden iğreniyormuş gibi bir hâli vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2)
Novela JuvenilACIMASIZ VE GÜZEL... Sadece nefesinizi kesmekle kalmayacak, aynı zamanda sizi sonuna kadar götürecek bir zaman yolculuğuna kendinizi hazırlayın! Antik bir mücevheri çal, Evala Andrew'un o yılki Noel listesinde yoktu fakat kaderin onun için farklı...