🔸22.BÖLÜM: AKREP YILI

23.6K 2K 423
                                    

Emma, Teb saraylarının inanılmaz gösterişli olduğunu söylediğinde haklıydı çünkü sadece bahçe ve tapınak kısımları bile öyle büyüktü ki, burası küçük bir kampüs olabilirdi. Keşke bu kadar gergin olmasaydım da etrafı rahat rahat inceleyebilseydim. Hâlâ firavun ve elçi karşılaması yüzünden gergindim. Sıcak rüzgâr yüzünden uçuşan uzun perdelerle ve heykellerle kaplı, granit taşlı, yarı açık koridordan geçerken sakinleşmeye çalışarak ellerimi ovuşturdum.

"Orada her ne olacaksa, hoşuma gitmeyecek, değil mi?" diye sordum dayanamayınca.

Baris tam yanımda yürüyordu. "Sanmıyorum. Bu tür görüşmeler..." Doğru kelimeyi düşünürken bende elinde mızraklarla beşer metre arayla koridorda nöbet tutan askerleri görmezden gelmeye çalıştım. "Genelde can sıkıcı oluyor." diye tamamladı.

"Yine de kulağa gayet resmi bir şeymiş gibi geliyor. Hâlâ firavunun neden beni orada istediğini anlamıyorum. Onu kızdıracak bir şey mi yaptım?"

"Çok üzgünüm." Yüzündeki ifadeyi okuyamadım ama omuzları gerildi. "Bunun seninle bir ilgisi yoktu. Benimle ilgiliydi. Seni orada görmek istemediğimi fazla belli ettiğim içindi. Firavun, meydan okumaları seven bir adam."

Bu adam düşündüğümden daha tehlikeli.

"Ve beni orada görmek istemiyor musun?"

"Dedim ya, bu tür görüşmeler can sıkıcı oluyor."

Ayaklarım olduğu yerde dururken beni boğan paniği bastırarak ona aval aval baktım.

"Sadece can sıkıcı olduğu için mi istemiyorsun yani? Gerçekten de aşırı korumacısın. Bunu biliyorsun, değil mi?"

"Biliyorum." dedi ve sonra da zarif bir hamleyle omzumdan dökülen saçlarıma dokundu. Buklelerimin arasında nereden takıldığını anlamadığım bir dal parçasını aldı. Beklenmedik bir jestti bu. Baris parmaklarını saçlarımdan çekerken iç çekerek gözlerimi uzun koridorun ilerisine diktim. O anki sorunuma odaklanmaya çalıştım ve sertçe yutkundum; Umarım bu işi yüzüme gözüme bulaştırmam. Ama yine de... Beni korumak için ne kadar ileri gideceğini merak ediyorum. Sonra şaşkınlıkla irkildim; Ah, hayır. Bunu görmek istemiyorum.

Koridoru geçtikten sonra çift kanatlı, üzerinde işlemeler olan uzun, altın bir kapının önüne geldik.

Kapıda miğferleri parlak, başlıklarının üzerinde birer devekuşu tüyü olan iki muhafız duruyordu. Benim meraklı incelememe karşın adamlar bana göz ucuyla bile olsa bakmadılar. Yerlere kadar eğilip Baris'e selam verdikten sonra birer kanadından tutarak kapıyı araladılar. Biz içeri girince de sessizce geri kapattılar. Altın ve gümüşten yapılmış süslü heykellerle dolu, çok sütunlu, yüksek tavanlı bir taht odasıydı burası. Zemin yine yeni cilalanmış granit mermerle kaplıydı. Odanın tam ortasında üç adet taht yükseliyordu. Firavun Geb de tam oradaydı işte. Hayatımda gördüğüm en şaşalı tahtta oturuyor, canı sıkılmış gibi parmaklarıyla yanağında ritim tutuyordu. İçeride kırk kadar insan vardı ve diğer herkes kadar bende onun gücünün farkındaydım. Tanrı aşkına! Bu adam, bölgedeki en güçlü adamdı.

Firavunun oturduğu tahtın birkaç adım arkasında iki tane seçkin saray muhafızı bekliyordu. Başka muhafızlar da vardı ama duvar kenarında yan yana dizilmiş bu gardiyanlar garip dövmeli, başları tıraşlı, çakal maskeli adamlardı. Anubis maskesiydi bunlar.

Ürkütücü, diye düşündüm gözlerimi sadece gözlerini görebildiğim maskeli gardiyanlardan ayırırken.

Bir an sonra gözlerim Firavun Geb'in yanında duran diğer tahta kaydı. Bu taht da en az firavunun tahtı kadar gösterişli, süslü işlemelerle doluydu. Kosey'de tam oradaydı. Gözlerimiz buluştuğunda yaptığım ilk şey içgüdüsel bir şekilde bir adım geri gitmek ve dişlerimi birbirine bastırmak oldu.

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin