İnternete bakmak pek bir işe yaramadığı için kütüphaneye gitme fikri kulağa o kadar da kötü bir şeymiş gibi gelmiyordu. En azından denemeye değerdi, değil mi? Hem bu konuda Emma'ya güvenebileceğimi biliyordum, ne de olsa böyle şeyler onun ilgi alanıydı. Ne garip, bir gün bunun bu kadar işime yarayacağını hiç düşünmezdim - ama yaramıştı! - ve şimdi yapmam gereken tek şey kıçımı kaldırıp o kütüphaneye gitmekti. Çok kolay olacak, diyerek kendi kendimi teselli ettim; Yeterince söylersem gerçek olurdu belki.
"Tamam." dedim birkaç dakika sonra. "Ben kütüphaneye gidiyorum."
Emma, "Kütüphaneye falan gitmiyorsun, özellikle de bu saatte." diye homurdandı. Sandviçini yemeği bırakarak tezgâhın üzerinde duran servis tabağına koydu, sanki birden iştahı kaçmıştı.
"Neden? Saatte ne var?" diye sordum. Yani gecenin birine geliyor olması dışında... "Kütüphane yedi yirmi dört açık değil miydi?"
"Öyle ama acelen nedir ki?"
O kadar da önemli bir şey değil. Sadece orada bir yerlerde kalbimi sökmek için can atan bir herif var ve ondan önce mutlaka o hançeri bulmam gerekiyor, o kadar.
Yüzümde zoraki bir gülümseme belirdi. Tüm bunları ona söyleyebilmeyi dilerdim, bu her şeyi çözmezdi belki ama kesinlikle daha iyi hissetmemi sağlardı. Yine de elinden bir şey gelmeyecekse kardeşimi endişelendirmenin ne mânâsı vardı ki? Onun yerine sessiz kaldım ve ne derse desin kütüphaneye gideceğimi göstermek için oturduğum masadan aşağı atladım. Emma bir şeyler daha dedi ama onu dinlemedim. Kıyafetimi şöyle bir düzelttikten sonra gitmek için kapıya doğru bir adım atmıştım ki, aynı anda Baris ayağa kalktı ve ben ne yaptığını anlamadan uzun bedeniyle önümü kesti. Kahretsin. Bunu beklemiyordum. Göğsüne çarpmadan bir saniye önce geri çekilirken başımı kaldırıp ona kötü kötü baktım. Kenara çekilmesini istemek için dudaklarımı aralamıştım ki, Baris'in gözlerinin içindeki muazzam kararlılık omurgamın dikleşmesine neden oldu. "Sana eşlik edeceğim." dedi sanki başka bir seçeneği yokmuş gibi kesin bir şekilde...
Baris'in bu tavrı karşısında en çok şaşıran Emma'ydı. Şaşkın şaşkın kaşlarını kaldırdı ve soğuk çayından bir yudum almak için uzanırken, bana 'Bu da neydi?' der gibi bir bakış attı.
Gözlerimi kardeşimin gözlerinden kaçırırken kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Hayır, olmaz." dedim kendimi tam bir ahmak gibi hissederek.
"Neden olmasın?"
"Çünkü küçük düşürücü bir yanı var bunun, tamam mı?" diye yanıt verdim ona karşı nispeten dürüst olmaya çalışarak. "Sen benim korumam değilsin ya. Hem gerçekten gerek yok buna. Altı üstü kütüphaneye gidip geleceğim."
Ama Baris yolumdan çekilmek yerine bakışlarını beni rahatsız etmeye yetecek kadar uzun bir süre yüzümde tuttu. Önümden çekilmeye hiç niyeti yoktu. Kıpırdamamıştı bile. Omzuna dokunmak ve onu yolumdan çekmek istedim ama ona 'dokunma' düşüncesi midemin karıncalanmasına neden olduğundan bunu yapmadım. Sonunda konuştuğunda "Nereye gittiğin umurumda değil, bende seninle geliyorum." dedi. "Bu gece ne olduğunu hatırlarsan, bunun daha uygun bir tercih olduğunu anlarsın." Ses tonu bunu hafife almamam gerektiğini söylüyordu. Bu ise beni olduğum yere mıhlamıştı. Boğazımdan insana aitmiş gibi durmayan bir ses yükseldi. Nabzımın atışı bedenimin her bir parçasında yankılanıyordu. Kahretsin. Durum rahatsız edici olmaktan da öteydi. Kütüphanede bile güvende değil miydim artık?
O sırada Emma'nın sesini duydum. "Merhaba? Kitaplar bir yere kaçmıyor?" diyerek araya girdi; Dikkatimizi çekmek için el sallıyor, bir bana bir de Baris'e bakıyordu. Bakışlarımı yeniden yakaladı ve elini indirirken gözlerini devirdi. "Tamam, kafam cidden karıştı. Burada ne oluyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2)
Novela JuvenilACIMASIZ VE GÜZEL... Sadece nefesinizi kesmekle kalmayacak, aynı zamanda sizi sonuna kadar götürecek bir zaman yolculuğuna kendinizi hazırlayın! Antik bir mücevheri çal, Evala Andrew'un o yılki Noel listesinde yoktu fakat kaderin onun için farklı...