Gecenin bir yarısı... Ve ben mest olmuş bir şekilde önümdeki şehir manzarasına bakıyordum. Ne kadar sıradan bir hayatım olduğunu şimdiye kadar fark etmemiş olmam ne garipti. Çok değil, birkaç gün öncesine kadar bunu hayal bile edemezdim. Oysa şimdi burada duruyor ve önümde uzanan Eski Mısır'a bakıyordum. Sarayın palmiye ağaçlarıyla kaplı büyük bahçesinin ardından ilerleyen kerpiçten küçük evlerle ve dar sokaklarla örtülü kocaman bir şehirdi burası. Olduğum yerden Nil Nehri'ni görebiliyordum. Gece olunca nehrin akıntısı daha da hızlanmış, turkuaz rengi siyaha bürünmüştü. Emma olsaydı bundan çok hoşlanırdı ama bir kere daha düşününce, yerden metrelerce yükseklikteki bir balkonun korkuluğuna oturduğum için çok da kızardı. Kardeşimi düşününce yüzüm hüzünle asıldı. Onu düşünmemek için çabalasam da - çünkü bu beni endişelendirmekten başka bir işe yaramayacaktı - elimde değildi. Kahretsin, berbat bir kardeştim ben. Hepsi benim hatamdı. Kabul ediyordum. Yaptığım her şey kızın başını belaya sokmuştu. Üstelik onun bu durumla ilgisi bile yoktu.
Ben... O aptalı özlüyordum.
Gözlerimi kapattım ve sakinleşmek için derin derin nefesler aldım. Birden Cırcır böceklerinin sesini duyabiliyor, Sahra'nın derinliklerinden şehre yayılan çöl rüzgarının tenimi karıncalandırdığını hissedebiliyordum. Tam derin bir nefes alıyordum ki, yaklaşan ayak seslerini işittim. Geri dönmek için hareketlenmeden önce bir gölge üzerime düştü. Gelenin Baris olduğunu daha bakmadan biliyordum. Üvey babası ile konuşması umduğumdan daha uzun sürmüştü. Burada zamanı tam olarak takip edemesem de eminim ki üç saattir bu balkondaydım.
Gece olunca daha da büyük görünen şahin heykellerinin kanatlarına dokunarak bacaklarımı çektim ve balkonun güvenli olan diğer tarafına atladım; Tam da Baris'in önüne indim. "Konuşma nasıldı? Ne istiyormuş?" diye sordum engel olamadığım bir heyecanla. Merakımı saklamayı da hiç beceremiyordum doğrusu. Gökyüzü karanlıktı ama odanın içinde yanan meşalelerin ışıkları balkona düşüyor, Baris'in yüz hatlarını aydınlatıyordu. "Hem neden bu kadar geç kaldın ki sen?"
"Oraya o kadar yakın oturmamalısın. Düşebilirsin."
Ona kaşlarımı çatmadan edemedim.
Beni bilerek mi duymazdan geliyordu?
"Baban," derken sesim olmasını umut ettiğimden çok daha kendinden emin çıktı. "Ne istiyormuş, Baris?"
"Firavun bir harami çetesinden bahsetmişti, hatırlıyor musun?" Başımı aşağı yukarı sallarken kendimi huzursuz hissettim. Neyin geldiğini biliyordum. Yine de söylemek yerine onun söylemesini bekledim. Baris gerginlikten oynayıp durduğum parmaklarıma bakıyordu. "Benden onları durdurmamı istediğini söyledi."
"Ya sen? Sen ne dedin? Kabul etmedin, değil mi?"
"Reddetmek fazla dikkat çekerdi. Hem bu asla bir seçenek olmadı." Ses tonu hafifti ama nedense söylediği şey bana çok acı geldi. Reddetme gibi bir seçeneği yoksa, bir sarayda yaşıyor bile olsa, bunun tutsaklıktan ne farkı vardı?
Baris'in bir tür... Suikastçı olduğunu biliyordum ve muhtemelen bu tür görevlere daha önce de çıkmıştı ama gerçekten, hiç yeri değildi şimdi. Hem anlamıyordum, koskoca saray ordusunun bile durduramadığı bir çeteyi o tek başına nasıl durdurabilirdi? Kulağa çok tehlikeli bir şeymiş gibi geliyordu ve içten içe kralın Baris'in zarar görüp görmemesini umursayıp umursamadığını merak ettim. Onu bir asker olarak gördüğüne yemin edebilirdim. Öte yandan, burası Baris'in evi, Baris'in ülkesiydi. Ona ayak uydurmak zorunda olan bendim.
Düşüncelerim yüzünden kendimi çok bitkin hissederek kalçamı balkonun korkuluğuna yasladım. "Sabah bundan bahsetmişti, öyle değil mi?"
Baris, kalçasını korkuluğa yaslayıp kollarını göğsünde kavuşturduktan sonra başını evet anlamında salladı. "Çöldeki soyguncu çetelerinin baskınları her geçen gün artıyor. Şimdi öyle büyüdüler ki, en seçkin askerlerden oluşan alay grubu bile yetersiz kalıyor. Gündüz vakti bile şehre inmeye cesaret ediyorlar. Halkın kendini savunacak kadar silahı olmadığını fark etmişsindir. Fiziksel olarak bile kendilerini savunamazlar. Vergiler ve kuraklık onları savunmasız bırakıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2)
TeenfikceACIMASIZ VE GÜZEL... Sadece nefesinizi kesmekle kalmayacak, aynı zamanda sizi sonuna kadar götürecek bir zaman yolculuğuna kendinizi hazırlayın! Antik bir mücevheri çal, Evala Andrew'un o yılki Noel listesinde yoktu fakat kaderin onun için farklı...