Ahşap bir köprü boyunca yan yana dizilmiş yüzen evlerden üç tanesini kiralamanın ne kadara mâl olduğunu bilmek bile istemezsiniz... Neredeyse küçük bir servet ödemek zorunda kalmıştım! Ama söylemeliyim ki, buranın cam ve betonlarla kaplı o kocaman otellerden biri olmaması hoşuma gitmişti. Üstelik verdiğimiz paranın hakkını da veriyorlardı. Yüzen evlerin içinde kocaman bir LCD televizyon, Xbox, jakuzi, duşa kabin ve kalın iplerle tavandan sarkan kocaman bir salıncak-yatak vardı. Yatağın başına odayı hoş kokularla dolduran tütsüler yerleştirildiğini de söylemeden edemeyeceğim. Tanrı aşkına, buranın kendine özel minik bir balkonu bile vardı! Ve biliyordum ki, canım tehlikede olmasaydı tüm bu lüksün keyfini çıkarmaktan büyük bir zevk alırdım. Oysa buraya geleli beş saati geçmişti ve benim tek yaptığım yatakta uzanarak tavana bakıp kara kara düşünmekti. Daha şimdiden orada kaç tane karo olduğunu ezberlemiştim; Yirmi beş taneydi. Burnuma açık camdan gelen okyanus kokusu, kulaklarıma da dalga sesleri çarpıyordu. Yapamayacağımı bilsem de uyumaya çalışmıştım ama ne zaman birazcık dalacak olsam ürkütücü bir çift gözün ve boynuma dayanmış bir hançerin kâbusuyla gözlerimi iri iri açıyordum. İyice kafayı yemeye başlamıştım. Keşke bir an olsun her şeyi unutabilseydim.
Bir türlü uyku tutmayınca söylenerek yataktan doğruldum ve iskeleye çıkıp biraz hava almanın burada durup kendi kendime kafayı yemekten daha iyi bir seçenek olduğuna karar verdim.
Yüzen evden ayrılıp ahşap rıhtıma çıkınca gökyüzünü kızıla boyayan güneşin keyfini çıkararak omuz kaslarımı esnettim. Ahhh... Bu bana düşündüğümden daha iyi gelmişti. Sonra fark ettim, Emma'da oradaydı. Omuz askılarında volanlar olan siyah, yüksek bel bikinisi ile yaprak desenleriyle kaplı pareosunu giymişti. İskelenin okyanusa bakan tarafında oturuyor, bacaklarını suya sokmuş, güneşleniyordu. Baris ise ortalıkta görünmüyordu ve garip bir şekilde, gözlerim bir an onu aradı. Sonra bunun ne kadar aptalca olduğunu fark ederek güneşin batışını seyreden Emma'ya baktım. Kendi kendime 'En azından birimiz buranın keyfini çıkarıyor.' diye düşünürken ona doğru yürüdüm. Sandaletlerimi çıkardım ve yanına oturduktan sonra eteğimi düzelttim. "Selam." diyerek omurgama bir ürperti gönderecek kadar soğuk olan suya ayaklarımı soktuğumda suyun bu kadar soğuk olmasını beklemediğim için ağzımdan bir homurdanma kaçtı, Emma'nın ayak parmaklarına dokunan renkli balıklar ise çil yavrusu gibi kaçıştılar. Fakat yine de çok huzurlu bir yerdi burası. Ufukta bakmak üzere olan güneş Emma'nın pürüzsüz tenini hafif, hoş bir turuncuya boyamıştı ve gözleri güneşin altında bir çift zümrüt gibi parıldıyordu. İkiz olduğumuz için muhtemelen güneş bende de aynı etkiyi yaratıyordu.
İlk konuşan kardeşimdi ve nedense bu beni hiç şaşırtmamıştı.
"Bahsettiğin o antikacıya ulaşmak için bir tekne kiralamak zorundayız, farkındasın, değil mi?"
"Evet." Derin bir nefes alarak leziz okyanus kokusunu içime çektim. "Yarın sabah limana ineriz."
Emma, bacaklarını suyun içinde ileri geri salladı. "Bence biraz beklemeliyiz."
"Hayır, bekleyemeyiz." diye karşılık verdim kesin bir şekilde.
"Evet, beklemeliyiz."
Niye inat ediyordu bir türlü anlamıyordum. Ona garip garip baktım ve alaycı ya da küçümseyici olmamak için çaba göstererek "Neden bekleyecekmişiz?" diye sordum.
"Çünkü daha demin haberlerde yarın için şiddetli rüzgâr uyarısı vardı. Sunucu fırtınanın üç gün boyunca süreceğini söylüyordu. O yüzden bizi götürecek bir tekne bulabileceğimizi sanmıyorum."
Fırtına mı? Bunu duymak beni şaşırtmıştı ama şaşırmam garipti; Tropikal bir yerde fırtına olmasından daha normal ne olabilirdi ki? Ama cidden, tüm zamanların içinde şimdi olmak zorunda mıydı? Kafamı kaldırıp tek bir bulut kümesinin bile olmadığı masmavi gökyüzüne baktım. Pek fırtına kopacakmış gibi görünmüyordu ama öyle olmasa bile iyi bir haber değildi bu. Bir an önce o lanet antikacıyı bulmak istiyordum, fırtına olsun ya da olmasın. "Belki de olmaz," dedim bir ümitle. "Hava durumları bazen yanılırlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2)
Teen FictionACIMASIZ VE GÜZEL... Sadece nefesinizi kesmekle kalmayacak, aynı zamanda sizi sonuna kadar götürecek bir zaman yolculuğuna kendinizi hazırlayın! Antik bir mücevheri çal, Evala Andrew'un o yılki Noel listesinde yoktu fakat kaderin onun için farklı...