Jimin görkemli saraya giriş yaptığında korkuyla etrafına bakınmaya başlamıştı. Ailesinden zorla ayrılmış, Kralın oğluna çocuk vermek için seçilenler arasına girmişti. Bu çok korkutucuydu. Bir kere erkekler hamile kalamazdı. Jimin buna inanmıyordu.
Boşu boşuna buraya getirilmiş, ailesinden ayırılmıştı. Girdikleri büyük salonda bir sürü adam vardı. Hepsi şık ve görkemli giyinmişti. Kafasını biraz yukarı kaldırıp baktığında, Dionisus'un tahtından onlara baktığını farketti. Korkuyla başını yere eğdi ve seçilmemeyi dua etti içinden.
"Çabuk dizilin." Onlara başından beri eşlik eden kadın sessizce uyardığında, Jimin ve yanındaki on küsür genç tek sıra halinde siyah perdenin önüne dizilmişti. Hepsinin başları eğikken, Dionisus'un verdiği emir ile başlarını kaldırdılar.
Jimin bunu neden yaptıklarını anlayamıyordu. Hepsi dikkatle siyah perdeye bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Seçilen kişilerin arasında tek erkek değildi Park Jimin. Dionisus'un inandığı bir şey vardı, sadece kadınlar hamile kalamaz. Bundan uzun zaman önce bir söylenti yayılmıştı. Söylentide ise bir erkeğin, başka bir erkek tarafından hamile kalması ile ilgiliydi.
Nedense bu Dionisus'un dikkatini çekmişti. Bu yüzden sadece kadınları değil, erkekleride seçmişti. Erkekleri seçerken daha çok kadınlık özellikleri taşıyanlara dikkat etmişti. Vücudunda kıl olmayan, güzel bir fiziğe sahip, en önemlisi ise ağır başlı olmasına dikkat edilmişti.
Seçilenler neredeyse üç dakika boyunca siyah perdeye bakmışlardı. En sonunda korumalardan biri perdenin arkasına geçmiş ve bir kaç saniye orada kalmıştı. Çıktığında ise seçilenlere eşlik eden kadının kulağına eğilmiş ve bir şeyler fısıldamıştı.
Kadının duyduğu şeyler ile yüzü düşerken, korumaya döndü ve aynı şekilde kulağına fısıldadı.
Koruma, kadına baş onayı verip, seçilen kişinin ismini bağırdı.
"Park Jimin!"
Jimin ismini duyması ile korkuyla korumaya baktı. Içlerinde o kadar güzel kız varken o mu seçilmişti yani? Mümkün olamazdı. Bazı kızların suratları düşsede diğerleri mutluydu. Özelliklede erkekler.
Çünkü iyi biliyordu Jimin, burada olanların hiç biri -mücevhere bayılanlar değil- istemiyordu sevmediği birisinin bebeğini taşımak. Her ne kadar bir Tanrı oğlu olsada, onlarında bir kalbi vardı. Onlarında aşık oldukları kişiler vardı. Jimin dolan gözlerini gizlemek adına eğdi bakışlarını.
Adamların fısıltılarını duyabiliyordu Jimin. Kalbi sıkışırken sessizce iç çekti. Koca odada yayılan, yüksek ses ile herkes bir anda sustu.
"Bayan Marry, diğerlerini gönderebilirsiniz. Park Jimin hariç." Kadın Dionisus'un önünde eğilip kafa salladı ve diğerlerini tek sıra halinde kapıya yönlendirdi. Kapıda duran başka bir koruma onların arkasından kapıyı kapattığında Jimin'in dizleri titredi.
Isminin Marry olduğnu öğrendiği kadın tekrar yanına geldiğinde bayılacaktı neredeyse. Gözleri kan kırmızı halıdayken Dionisus tekrar konuştu.
"Bana bak, Jimin." Jimin gözlerini yumdu ve Dionisus'a dönerken yavaşça açtı. Dionisus tahtından kalktı ve uzun merdivenlerden inmeye başladı. Her bir adımında Jimin titrediğini hissediyordu.
Dionisus en sonunda onun beş adım önünde durduğunda Jimin anında eğilmişti önünde. Dionisus dudaklarına ufak bir tebessüm kondurdu. "Sen, oğlum için seçilmiş ilk erkeksin. Bu yüzden Marry sana yardım edecek. Ne yapman, ne yapmaman gerektiğin hakkında sana her şeyi anlatacak. Umarım onu dinlersin."