Jimin, Marry ile büyük koridorda birkaç kız ile birlikte yemeğe gidecekleri salona doğru ilerliyorlardı. Sarayın büyük ve ihtişamlı görüntüsü -hem içten hem de dıştan- Jimin'i cezbetsede belli etmiyordu.
O açgözlü biri değildi. Hâlâ neden bu saçma yerde olduğunu sorguluyordu. Şu an belki annesi ya da büyükbabası ile oturup bir şeyler yiyor olabilirdi. Derin bir iç çekip yürümeye devam etti.
Bu uzun koridor bir an önce bitmezse sinir krizi geçirecekti. Marry arada bir arkasını kontrol ediyor, Jimin'in arkasında olduğundan emin olmak istiyordu. En sonunda gümüş kaplamalı büyük kapının önüne geldiklerinde Marry, arkasını dönüp Jimin'e baktı.
"Dediklerimi unutma Jimin. Prense ve krala iyi davran. Kraliçenin gözüne asla ama asla batma." Jimin dudaklarını yalayıp kafasını salladı. Marry büyük kapıya iki kez vurduktan sonra kapı korumalar tarafından açıldı. Jimin içerisini uzaktanda görmüş olsa bile kocaman bir yemek salonu olduğu belli oluyordu.
Marry önden girdi. Jimin ilk baş onu izlemiş, daha sonra içeri girmişti arkasındaki bir kaç kız ile. Masada sadece kraliçe oturuyordu. Jimin bir an olması gerekenden fazla heyecan yaptığını farketti. İçinden sakin olması gerektiği hakkında bir şeyler geveliyordu ancak kraliçenin ona olan bakışları fazla sertti?
Jimin kraliçenin önünde saygıyla eğildi. "Merhaba kraliçem." Jimin tekrar dikleşti. Kraliçenin ona olan bakışları bir an olsun değişmemişti. "Oturabilirsin." Jimin, Marry'e baktıktan sonra kraliçenin önüne oturdu.
"Kaç yaşındasın sen Jimin?" Jimin tabağa gezdirdiği bakışlarını kraliçeye çevirdi. "Yirmi bir yaşındayım efendim." Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki kraliçenin duyması an meselesiydi. "Oldukça gençmişsin Jimin. Taehyung bu ay yirmi altı yaşına girecek."
Prensin ondan büyük olduğunu biliyordu ancak beş yaş olduğunu bilmiyordu aralarında. Otuz yaşındadır diye düşünüyordu Jimin. Sessizliğini koruyup yüzüme ufak bir gülümseme yerleştirdi. Kapının açılma sesi odada yankılandığında nefesini tuttu.
Kralın gülme sesi yaklaştıkça ağlayacak gibi oluyordu. Marry'nin ayağa kalkması için yolladığı uzun bakışlar ardından ayağa kalktı Jimin. Kral ve prens önünde durduklarında eğildi selamlamak için. Daha sonra dikleşti. O an prensin yüzünü görebilmişti.
O, o çok yakışıklıydı. Belirgin yüz hatları ve giydiği kıyafet yüzünden belli olan vücut hatları fazla iyiydi.
"Otur oğlum." Kralın Jimin'e doğru konuşması üzerine eski yerine oturdu Jimjn. Prens ve kral baş uçlara oturdular. Göz ucuyla prense baktığında, kendisine baktığını görmüştü. Yanakları kızarmaya başlamıştı bile.
"Sen hangi kasabadan geldin Jimin?" Jimin kralın sorusuna cevap vermek için boğazını temizledi. "Icheon kasabasından getirildim." Sesi titremişti. Bunu farkeden kraliçe yarım bir şekilde gülümsemiş, Taehyung ise gözlerini Jimin'e dikmişti. Jimin üzerinde hissettiği bakışlar ile yerinde biraz kıpırdandı.
"Ah anladım. Bir çok tarım ihtiyacımızı oradan karşılıyoruz. Gerçekten zengin bir toprağı var." Kralın gergin ortamı bozmak istemesi Jimin'i gülümsetmişti.
Uzun geçen yemeğin özeti şuydu; Kraliçe Jimin'e küçümser bakışlarını atmış, kral ortamın gerginliğini azaltmaya çalışmış Taehyung ise az konuşmuş sadece Jimin'i ve hareketlerini izlemişti. Kızarışlarını, gülümsemesini, saygılı oluşunu izlemişti.
Yemeğin sonlarına geldiklerinde kraliçe kalkmıştı masadan. Onun arkasındanda kral kalkmıştı. Jimin, Taehyung'la olmanın verdiği gerginlik ile hafifçe öksürdü.