─,40

6.6K 750 491
                                    

"Jiminie benimle çarşıya gelir misin? Biliyorsun, artık yaşlı bir kadınım ve torba taşırken yoruluyorum." Annemin sesiyle gözlerimi pencereden çektim ve kendisine baktım. Elindeki birkaç torba ile hemen dibimde duruyordu.

"Olur, gelirim anne." Uzun bir süreden sonra ilk kez halkın içine çıkacaktım. Hepsi olan şeylerden haberdardı ve gelebilecek tepkilere hazır değildim. Ancak annemi yalnızda göndermek istememiştim. Dediği gibi yaşlanıyordu artık ve benim yardımıma ihtiyacı vardı.

"Hazırlanda çıkalım o zaman." Yanaklarımı sıktı acıtmamaya çalışarak. Ardından ayağa kalktım ve üzerimdeki gecelikleri değiştirip elime gelen ilk hanboku giyip annemin yanına geri gittim. Beni bekliyordu salonda. "Hazırım anne."

"Çıkalım hadi." Elindeki birkaç torbayı aldım ve dışarı çıktık. Çarşıya inene kadar konuşmadık. Konuşmak istemiyordum. Çarşıya indiğimizde her şey normal gibiydi. Tahmin ettiğim gibi çok fazla bakışın odak noktası olmamıştım. Belkide çarşı çok fazla kalabalık olmadığı içindir, bilmiyorum.

"Ben biraz sebze alacağım. Sen de dolaş istiyorsan."

"Tamam." Annem yanımdan ayrılıp uzaklaştığında derin bir nefes aldım. Ne yapacaktım ben? Öylesine dolaşmaya başladım tezgahları inceleyerek. Buraya en son Taehyung'la beraber gelmiştik. Zorla anneme ve büyükbabama hediyeler almıştık.

Dudaklarımdaki hafif kıvrıldığında omuzlarım düştü. Taehyung'u istiyordum. Bencilce olsa bile hâlâ deli gibi istiyordum onu. Özlemiştim, kokusuna hasret kalmıştım. Burnumda tütüyordu yemin ederim.

"Git şuradan deli! Git başka tezgahta dolan!" Duyduğum sert, kızgın sesle arkamı döndüm ve sesin sahibini aradım. Bir adam tezgahının önündeki yaşlı kadını itip uzaklaştırmaya çalışıyordu. Tanrı aşkına yaşlı bir kadından ne istiyordu bu adam?

Kendime hakim olamayıp adamın tezgahına ilerledim. "Su, su istiyorum. Su ver!" Kadın su dolu testiyi işaret edip bağırıyordu.

Sesi neden tanıdık geliyordu? Bir yerde mi duymuştum yoksa?

"Sana git dedim kadın! Yok senin gibile-"

"Hey! Ne yapıyorsunuz siz? Bir bardak su verseniz ölür müsünüz?" Kadının suratına bakmadan arkama alıp adama bağırmaya başladım. Çatacak birini arıyordum sanırım. Çok sinirlenmiştim şimdi.

"Sen karışma çocuk. Beş parasız deli birine bir bardak su bile vermem ben!" Bu adam çok acımasız ve kötü kalpli biriydi. Bir bardak suyu bile parayla vermek istiyordu şu yaşlı kadına. "Tamam ben vereceğim parasını. Ver şimdi suyu." Cebimden birkaç altın çıkarıp adamın tezgahına attım. Yüzündeki iğrenç ifade ile parayı aldı ve testideki suyu bardağa doldurdu.

"Al." Uzattığı bardağı sertçe alıp arkamı döndüm kadına vermek için.

Kadının yüzüne baktığımda şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Bu Agnes'ti. Sarayda hekim olarak çalışan kadının ta kendisiydi. "S-sen o-osun! Bebek, evet bebek senin." Beni gördüğünde anlamakta zorluk çekeceğim cümleleri sıralanmıştı. "Nasıl bu hâle geldin sen?" Kolunu acıtmayacak şekilde tutup çarşıdan çıkardım onu.

Annem biraz bekleyebilirdi. Agnes'i bu hâlde bırakmamam çok yanlış olurdu.

Çarşının girişinde bulunan oturaklardan birine oturttum Agnes'i. Hâlâ bebekten bahsediyordu. "Su istemiştin değil mi? İç hadi." Bardağı ona uzattığımda ittirdi ve bardağın yere düşmesini sağladı. İçindeki su her terafa sıçramıştı. Ona dönüp neden bunu yaptığını soracağım sırada iki eliylede elimi sıkıca kavradı.

son of dionysus│vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin