─,23

10.9K 905 228
                                    

Medya ♡ Ben

••

"Taehyungie, sevgilim bir şey sorabilir miyim?" Taehyung'la beraber geçirdiğimiz güzel dakikaların ardından, birbirimize sarılarak gökyüzünü izliyorduk terasta. "Sor güzelim." Aklıma takılan bir sürü şey vardı aslında. Sormak ve sormamak arasında kalıp duruyordum sürekli.

Ama sormazsam kendimi kötü hissederdim. Taehyung tüm dikkatini bana vererek belimdeki kolumu sıkılaştırdı ve aramızda kalan azıcık mesafeyide kapamış oldu. "Bebeğimiz, kız olursa ne olacak?" Yatakta hafifçe doğrulup üstten baktım suratına. "Nereden çıktı şimdi bu?"

"Sadece söyle lütfen. Oğlumuz olmazsa o zaman ne olacak?" Eğer bir kızımız olursa ne olacaktı? Herkes için erkek çocuk daha önemliydi. Özellikle Taehyung ve ailesi için. "Bir şey olmayacak bebeğim. Neden birden böyle bir soru sordun?" Tekrar uzanmamı sağladı ve burnunu yavaşça boynuma sürttü.

"Şey aslında, Taehyung hepiniz bir velihat istiyorsunuz. Bunun içinde bebeğimiz erkek olmak zorunda. Ama ya bir kızımız olursa?" Bu durum fazlasıyla canımı sıkıyordu. Eğer bir kızım olursa onu istemeyebilirlerdi. Bundan çok korkuyordum.

"Tüm sorun bu mu güzelim? Hımm?" Burnunu boynumdan çekip dudaklarını bastırdı bu sefer. "Taehyung bu ciddi bir mesele ama. Onu ister miydin yinede?" Biraz sessiz kaldı. Ardından doğrularak üzerime doğru uzandı. Bacaklarımı iki yana ayırıp yerleşmesine izin verdim.

Kollarını başımın iki yanına koyarak destek aldı. Üzerime yükünü vermek istemiyordu. "O benim bebeğim. Ister oğlan olsun ister kız. O benim, anlıyor musun aşkım?" Bunu duymak gülümsetmişti beni. Onu istememesinden korkuyordum. Taehyung ben gülerken öptü dudaklarımı. Bunu seviyordum. Gülümsememden öpmesine bayılıyordum.

Ellerimi boynuna sararak ensesindeki saçlarını çekiştirdim. "Sanırım bir tura daha ihtiyacımız var." Nefesim dudaklarına çarptığında sırıttı ve çıplak göğsüme dudaklarını bastırdı. Dudakları sıcacaktı. Her tenime değişinde kendimden geçmemi sağlıyordu.

" 'Omo sovgolom bon homoloyom.' " Sesini incelterek beni taklit ettiğinde omuzlarından tutarak geri ittirdim. Dudaklarını dişleyerek gözlerini yüzümde gezdirdi. "Sen beni taklit ettin az önce, öyle mi? Yok ikinci tur falan uyuyacağım ben. Kalk üstümden, kalk." Yan tarafa düşmesini sağlayarak uzandığımız koltuktan kalktım.

Tamam ilk başta istememiş olabilirdim. Ama şimdi istiyordum. Ne vardı bunda? Komik miydi ki taklit edip dalga geçiyordu benimle? Yatağa ulaştığımda, yatağın üzerindeki süs yastıklarını aşağı atarak içine girdim. Kalın yorganıda boynuma kadar örttükten sonra gözlerimi kapadım. Gece gece sinirlerimi bozmuştu.

Birkaç saniye sonra yatağın kenarında bir çökme gerçekleşti. Taehyung kolunu karnımın üzerine atarak yanıma yanaştı. "Özür dilerim." Kulağıma doğru mırıldanmış, ardından kulak mememe bastırmıştı dudaklarını.

"Uyumak istiyorum. Hevesim kaçtı." Gözlerimi açarak yan döndüm. Yüzünde tatlı bir ifadeyle gülümseyip kafamı boynuna gömdü. "Uyuyalım sevgilim. Ama önce bir şey söylemeliyim sana. Tam kesin değil ama olsun. Yarın babamla konuşacaktım zaten."

"Neymiş o?" Burnuma dolan yoğun kokusu mayışmamı sağlamıştı bile. Gözlerim yavaştan kapanırken bana söyleyeceği şeyi bekliyordum. "Düğünümüz hakkında, bir an önce olsun istiyorum ben. Mesela bir hafta sonra ya da beş gün sonra bilmiyorum. En uygun tarih için babamla konuşacağım yarın. Bebeğimizin doğmasını bekleyemem."

Düğün hakkında mı demişti o? Yanlış duymamıştım sanırım. Ama bunun imkansız gibi bir şey olduğunu unutmuş olmalıydı. Bebek doğmadan evlenemezdik ki.

"Ama ilk önce bebeğimizin doğması gerekir. Bunu sen de biliyorsun. Baban izin vermeyebilir sevgilim." Evlenmemiz için bazı kurallar vardı. Öncelikle çocuğun oğlan olması gerekiyordu. Eğer bu olmazsa tam olarak ne olacak ben de bilmiyordum. "Bu umurumda değil. Ben kuralları çoktan yıktım." Alttan ona baktığımda gözleri karnımdaydı.

"Ben yarın konuşacağım. Ardından sana güzel haberlerle geleceğim. Eğer babam evlenmemiz için izin verirse, en uygun zamanda seni ailene götüreceğim. Onları görmeni sağlayacağım güzelim." Bunu cidden yapacaktı. Ağlamak istiyordum ona sarılarak. Ailemi çok fazla özlemiştim ve Taehyung bunun farkındaydı.

"Seni çok seviyorum. Biliyorsun değil mi Tae?" Minik serçe parmağımı yüzüne doğru uzatarak alnına düşmüş kızıl saçlarını yana doğru iteledim. "Biliyorum miniğim. Biliyorum." Elimi boşta olan eliyle sardı ve dudaklarına bastırdı.

"Hadi ama Adrian~ Sadece birkaç dakika yürüsek yeter bana. Baksana şu halime, ayaklarım hep şiş şiş. Göbeğim koooocaman oldu. Biraz yürüyelim hadi." Adrian'ı ormanda yürüyüşe gitmek içim iknâ etmeye çalışıyordum ancak sadece çalışıyordum.

Bana 'Krol ozon vormodon sono çokoromom' deyip duruyordu sürekli. "Olmaz. Bahçede dolaşmak istersen olur ama." Birazdan şuracıkta doğuracaktım. Çok sinirliydim şu anda. "Hep bahçedeyiz ama. Ben biraz temiz hava almak istiyorum, ağaç görmek istiyorum ağaç!"

"Ben seni götüremem. Buna yetkim yok maalesef. Prense gidip söyle lütfen." Dahi. O izin verse zaten sana mı yalvarırdım? Daha dün şelaleye gittiğimiz için izin vermezdi. Bu yüzden ona sormak gibi bir salaklık yapmayacaktım. "Bak giderim Kral'a benim dediğim hiçbir şeyi yapmıyor derim, saraydan kovulursun." Ona bilmiş bakışlarımı atarken odanın kapısı açıldı.

Marry elinde birkaç bir şey ile içeri girerek kısa bir süre ikimizide süzdü. Ben yatakta bağdaş kurmuş bir şekilde otururken, Adrian sandalye oturmuş bana bakıyordu. "Burası neden bu kadar gergin?" Marry, tahminen Taehyung'un benim için yolladığı kıyafetleri dolaba koyarken mırıldandı.

"Adrian dediklerimi yapmıyor."

"Yalan söyleme. Sadece istediğin şey yasak o kadar."

"Banane, yinede yapmıyorsun işte." Bana cevap vermek için ağzını araladığı sırada Marry yanıma oturdu. "Ikinizde sakin olun ve bana ne olduğunu söyleyin. Ne istiyorsun Jimin?" Marry, Adrian'a nazaran daha ılımlı bir şekilde sorduğunda bedenimi ona çevirdim. "Ormanda yürüyüşe gitmek istiyorum. Ağaç görmek istiyorum ben."

"Ağaç mı aşeriyorsun sen?" Bu ne saçma bir soruydu böyle? Marry'nin bazen aklı yerinde olmayabiliyordu. Ve böyle zamanlar tam da beni buluyordu işte. "Saçmalama Marry. Sadece yürümek istiyorum." Gözleri benden Adrian'a doğru kaydığında yanaklarımı şişirdim.

O da aynı şeyleri söylemeye başlayacaktı işte. "Kral'ı geç prens izin vermez. Otur oturduğun yerde." Kesin bir şekilde emir vererek konuşmuştu. Kimse beni anlamak istemiyordu. Adrian'ın hafif kıkırtısı kulaklarıma dolduğunda çattığım kaşlarım ve kıstığım gözlerimle ona döndüm.

"Bana bak gülme. Gülünecek hiçbir şey yok. Gülmesene! Bak çok sinirliyim. Her an üzerine atlayabilirim senin."

"Sinirli bir penguene benziyorsun. Üstüme atlasan ne olacak? Minicik bir şeysin." Ben mi miniciktim? Kördü sanırım arkadaş. "Sen benim şu göbeğime baksana bir. Bu mu minicik?" Iki elimlede karnımı göstererek konuştum. "O karnın olmasa minicik bir şey olduğunu biliyoruz. Inkar edemezsin." Bu sefer o bilmiş bilmiş konuşup bakıyordu bana.

"Marry şunu susturur musun? Yoksa ben onu boğacağım birazdan."

•••

Çok mutsuzum ve hiç yazasım yok. Ağlamak istiyorum ben de.

son of dionysus│vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin