Şu ana kadar her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu. Hiçbir sorun çıkmamıştı. Beklediğimden daha sakindi ortam. Hadi ama, ben böyle bir şölen beklemiyordum ki! Hani eğlence? Hani yemekler? Hani dans?
Loş bir müziğin sardığı solanda, herkes sessizce muhabbet içindeydi. Taehyung babasının yanında krallar ve prensler ile konuşurken, kraliçe ise çoktan diğer kadınlar ile kaynaşmıştı. Ben ise bizim krallık için ayrılmış masada otururken, diğer yandan da etrafı süzmeye devam ediyordum.
Marry ortalarda yoktu. Onun olmasını isterdim. En azından konuşacak biri olurdu yanımda. Yanımda oluşan hareketlik ile kafamı sağa çevirdim. Beş-altı yaşlarında bir kız vardı. Taehyung'un sandalyesine oturdu. Daha sonra parıldayan gözler ile bana bakmaya başladı.
Tanrı'm bu kız çok tatlıydı. Pespembe yanakları, minik burnu, kocaman gözleri vardı. Siyah saçları bukle bukleydi ve parıldayan minik bir taç takmıştı.
"Meyhaba. Bey Pyenşeş Mina. Şen kimşin?" Birazdan tatlılıktan ölebilirdim. Bana uzattığı minik elini tuttum ve acıtmamaya özen göstererek sıktım. "Ben Jimin. Tanıştığıma memnum oldum efendim." Minik kıkırtısı kulaklarıma dolduğunda ben de kıkırdadım.
"Şen de mi pyenşeş oydun? Çok güzey oymuşsun Çimin." Adımı söylemesi o kadar tatlıydıkı, bir krallıktan olduğunu anlamasam onu burada mıncırabilirdim. "Prenses gibi bir şeyim. Ama sen gerçek bir prensessin. Ve biliyor musun? Ben daha önce senin kadar tatlı bir prenses görmedim Mina."
"Şen ciddiy mişin Çimin?" Kafamı salladım ve yanağını okşadım. "Evet, çok ciddiyim." Ellerini çırptı. "Çok şevindim. Ama ayyem beni ayıyoy şanırım. Gitşem iyi oyuy. Hoşcakay pyenşeş Çimin." Masadan kalktı ve el sallayarak diğer masaya koştu. Onu gözlerim ile takip ettiğimde, annesi olduğu düşündüğüm kadın ile göz göze gelmiştim.
Selam verircesine kafamı oynattım. Aynı şekilde o da selam verdiğinde gülümseyerek bakışlarımı tekrar masa ile buluşturdum. Çok geçmeden, Kral Dionysus elindeki şarap bardağına altın kaşık ile vurarak tüm dikkati kendi üzerine çekti.
Taehyung hemen sağında iken, kraliçe sol tarafındaydı. Bakışlarım sırasıyla üçünün üzerinde gezinirken Taehyung ile göz göze gelmiştik. Elini oynatarak yanına gelmemi işaret etti.
Yok artık! Annemin babamın yanında durduğu gibi, sen de benim yanımda duracaksın dediğinde ciddi miydi bu adam? Şaşkın ve endişeli bakışlarım gözlerinde gezinirken, kalkmak için fazla güçsüzdüm. Herkesin içine çıkacak hatta prensin yanında duracak kadar cesur değildim.
Gözlerime takılı kalan gözleri, kalbimin olduğundan bin kat daha fazla hızlı atmasını sağlıyordu. Alt dudağımı dişledim. Oraya gitmek istemiyordum.
Her zaman korkak biri olmuşumdur. Bunu asla inkar edemem. Korkaklığımın tek sebebi ise insanların tepkileri olmuştur her zaman. Bir iş yaptığımda ya da ağzımdan çıkan her bir söze verecekleri tepkiler beni korkutmuştur.
Yanlış bir şey yapıp her şeyi mahvetmek istemiyordum. Fazla korkum vardı ve ben bunları hemen yenemezdim. Desteğe ve sevgiye ihtiyacım vardı. Bileğimi saran soğuk parmaklar ile, tabağa odaklanmış gözlerim bileğime kaymıştı. Bileğimde elin sahibi belliydi.
Taehyung..
Ya beni anlamıyordu ya da fazla inatçıydı. Kolumu fazla sert olmayacak şekilde sıktı ve ayağa kalkmamı sağladı. Salondaki binlerce kişinin bakışlarını üzerimde, üzerimizde hissedebiliyordum. Çok utanç vericiydi.
Nefes alış-veriş hızım, kendi kendime yarattığım bu değişik duygu sayesinde hızlanmıştı. Kralın yanındaki yerlerimizi aldığımızda, kral konuşmasını yapmaya başlamıştı. Misafirlerden geldikleri için teşekkür ediyordu. Klasikti cümleleri.