Marry ve Adrian'a son olayları söylediğimde ikisininde ağzı açık kalmıştı. Kraliçenin benden özür dilemesine en az benim kadar şaşırmışlardı ki haklıydılar. "Dur biraz ben hâlâ anlayamadım. Kraliçe senden özür diledi. Doğru mu duydum ben?" Marry sakin kalmaya özen gösteriyordu. Fakat hiçte sakin değildi.
"Evet diledi. Ama Taehyung hemen güvenmememiz gerektiğini söyledi. Annesine hâlâ sinirli."
"Oldukça haklı da. Kraliçeden bahsediyoruz." Bu sefer Adrian'dı konuşan. O da Taehyung gibi düşünüyordu. "Prens haklı. Sakın yelkenleri suya indirme." Marry uyarıcı bir tonda konuşmaya başladığında anında onaylamıştım. Üçüde böyle düşünüyordu ve ben bir aptallık yapıp kraliçe ile aramı sıkı fıkı tutmayacaktım.
"Biliyorum. Öyle de yapacağım merak etmeyin." Sadece selamlar, çok fazla detaylı konuşmazdım. Bana karşı gerçekten iyi olduğunu anladığım an onu annemmiş gibi görebilirdim belki. Aramızda ki tüm bu sorunlar yok olurdu o zaman.
"Merhaba. Yanınızda oturmamda bir sorun var mı? Odada çok sıkıldım da. Kraliçenin yanınada gittim ama müsait değilmiş." Min Hara küçük salonun kapısından içeri girip eğildikten hemen sonra başlamıştı konuşmaya. Marry kafasını yana yatırıp göz devirirken, Adrian Min Hara'ya bakmıyordu bile. Benim gibi kimse ondan haz etmiyordu. Kraliçe hariç. O Min Hara'ya herkesten daha sıcak ve samimi davranıyordu.
"Bir sorun var. Onca şeyden sonra nasıl yüzsüz gibi yanıma gelebilirsin?" Beni geriyordu. Sinirleniyordum bu saçma sapan hareketlerine. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Bir insan nasıl bu kadar vurdum-duymaz olabilirdi ki? "Ah ben yaşananlar için üzgünüm efendim ama benim bir suçum y-"
Kahkaha atmaya başlamıştım cümlesini bitirmesine izin vermeyerek. Hâlâ Taehyung'u suçlamaya devam ediyordu. Marry'den destek alıp ayağa kalktım ve tam önüne geçtim. "Sen neler dediğinin farkında mısın? Bu uydurduğu iğrenç şeylere inanacağımı mı sanıyorsun? Kim Taehyung'tan bahsediyoruz Hara. Beni kendinden daha çok seven adamdan. Sarhoş olsa dahi böyle bir şey yapmayacağına adım kadar eminim. Ve sen o kafanda her ne kuruyorsun, bir an önce vazgeç. Işe yaramayacak çünkü."
Parmağımla omzuna vurup ittirdiğimde sırıtmaya başladı. Bunda komik bir şey yoktu. Hayatımda ilk defa birini böyle sert bir şekilde azarlamıştım ve o buna gülüyordu? "Kendinden çok eminsin. Prensten de çok eminsin. Ama bekle Park Jimin. Asla Kim Taehyung'un eşi olamayacaksın." Aramızda iki adım kalacak şekilde yaklaşıp fısıldadı yüzüme doğru.
Bu cesareti nereden alıyordu bilmiyordum ancak söylediği sözler onun haddi değildi. Arkamda hareketlilik hissettiğimde Marry ve Adrian'ın da ayağa kalktığını anladım. "Çık dışarı Hara. Bir daha onunla bu üslûpta konuştuğunu görürsem, prensten önce kelleni ben alırım."
Bu sözleri Marry'den duymayı beklerken, Adrian'dan duymuştum. Adrian'ı benim gibi biri sanıyordum. Yanılmış olmalıyım. Min Hara'nın kolunu sertçe tutarken bir anda bırakıp geriye sendelemesini sağladı.
"Sen bana nasıl bu şekilde davranabilirsin? Unutma Adrian, ben de prensin çocuğunu karnımda taşıyorum." Eliyle karnını sevmeye başladı. O çocuğun Taehyung'tan olmadığına emindin. Hem de çok... "Min Hara odana çekil lütfen. Burada seninle muhattap olacak insan yok. Bu davranışlarının, sözlerinin prense veya krala gitmesini hepimiz istemeyiz, değil mi?" Marry önüme çıkıp Hara'ya kapıyı işaret etti gözleriyle.
Min Hara yüzünden silmediği gülümseme ile önümde eğilip çıktı salondan. "Prense söylemeyecek misiniz? Onunla nasıl konuştuğunu gördün. Bu, bu şekilde devam edemez." Adrian, Marry'e dönerek sitem etmeye başlamıştı. "Biliyorum. Ama şu an olmaz. Her şey çok karmaşık." Marry sözlerini bitirir bitirmez az önce kalktığı mindere tekrar oturdu.
Taehyung'un eşi olamayacağımı söylemişti. O bebeğin Taehyung'tan olup olmadığı belli değildi. O bebek Taehyung'tan olmasa bile eğer erkek doğarsa Min Hara ile evlenmek zorunda kalacaktı. Buna ben bile engel olamazdım. Kral buna izin veremezdi. Ne yapacağıma dair hiçbir şey düşünemiyordum. Doğru dürüst hiçbir plan yapmamıştım. Nasıl kanıtlayabilirdim ki o bebeğin Taehyung'tan olmadığını?
"Ben odama çıkıyorum. Uykum geldi biraz."
"Sana eşlik edeyim istersen."
"Hayır. Teşekkür ederim Adrian." Omzunu sıkıp gülümsemeye çalıştım. Min Hara bir anda ortaya çıkıyor ve tüm enerjimi, mutluluğunu mahvediyordu. Marry ve Adrian'ı salonda bırakıp ayrıldım oradan.
Iğrenç hissediyordum. Taehyung'a sıkıca sarılmak ve öylece uyumak istiyordum yalnızca. Odaya yaklaştığımda duyduğum ağlama sesi ile kaşlarım çatıldı. Kim ağlıyordu? Kadın sesi gibiydi. Odaya girdiğimde, Min Hara sağlayarak yanağını tutuyordu. Taehyung ise kafasını elleri arasına almış yere bakıyordu.
"Taehyung? Ne oluyor?" Odaya girip Taehyung'un yanına adımladığımda, Hara'nın kızarmış yanağı ve dolu gözleriyle karşılaşmıştım. "Taehyung ne oluyor söylesene!" Sonunda kafasını kaldırdığında gözlerinde artık bıkmış bir ifade vardı.
"Ona neden vurdun?" Ayağa kalktı. Şaka mı yapıyordu? "Ne? Ben ona vurmadım o nereden çıktı?" Ileri gidiyordu. Taehyung, Hara'ya döndüğünde hıçkırarak ağlamaya başlamıştı bu sefer Min Hara. "Yemin ederim bana vurdu! Ben yalnızca onlarla birlikte sohbet etmek istemiştim!" Kızarmış yanağını tutarak bağırıyordu. Kulaklarım...
"Yalan söylemeyi kes! Ona vurmadım. Bana dediği şeylerden sonra bile elimi sürmedim ona. Bana ne dedi biliyor musun? Asla senin eşin olamayacakmışım! Bana bunu dedi Taehyung." Sinirden ağlayacak raddeye gelmiştim artık. Bu kıza daha fazla dayanamıyordum. "Yalan söylüyorsun. Şu yanağıma bir bakın!" Elini yanağından çekip ayaklandı.
Min Hara def ol." Taehyung onu sertçe odadan kavmuştu. Ancak o yüzsüz gibi hâlâ ona vurduğumu söylüyor, ağlıyordu. "Efendim yanağıma bakın lütfen. Nasıl yalan söyleyebilirim ki?"
"Sana en fazla beş dakikadır katlanıyorum. Şimdi çık odamızdan. Yoksa ben çıkartırım seni. Çabuk." Kafasını yere eğip hıçkırmaya başladı sessizce. Daha sonra yavaş adımlarla çıktı. "Taehyung ben daha fazla katlanamıyorum buna. Ne yapacağız biz? Ondan bir türlü kurtulamıyoruz." Yemin ederim sinirden ağlıyordum. Bir gün olsun rahat bırakmıyordu bizi.
"Şşt... hayır. Sakın onun yüzünden ağlama. Bana bak bebeğim. Hâlâ hiçbir şey bitmemiş değil." Yüzümü avcu içine alıp gözlerimi öptü teker teker. "Hâlâ geç değil..."
•••
Bölümün kısa olduğunun farkındaydım ancak interneti düzenli kullanmalıyım bu yüzden uzun yazamıyorum zaten bir bölüm neredeyse bin kelimeyi geçiyordu. Şu an sekiz yüz küsür falan.
275 Oy & 400 Yorum
Hesabımı takip ederseniz çok sevinirim. 🏹