Düşüncelerimle boğuşurken Taehyung ve Minhyung'un odaya gelmesini bekliyordum. Yarım saatten fazladır yoklardı ortalıkta. Büyük ihtimalle Minhyung aç olsa bile yemek yememek için direnmiştir. Hamile olduğumu nasıl söylemem gerektiğini düşünmeden duramıyordum.
Şu an kalkıp yanlarına gidesim vardı, ama yoktu da. Tuhaf bir ikilem içerisindeydim. Marry'nin odadan çıkalı fazla olmuyordu. O gittiğinden beri durumum içler acısıydı. Bazı şeylerden korkuyordum, haklıydı. Kabullenmek istemiyordum sadece.
Kolay şeyler yaşamamıştık ve bunları henüz tam olarak aşmışta sayılmazdık. Yani, benim açımdan en azından. "Jimin? Ne oldu bir tanem?" Odaya ne zaman girdiğini anlayamadığım Taehyung, Minhyung'u beşiğe bırakır bırakmaz yanıma çökmüştü.
Vücudumu ona doğru çevirmeden önce, Minhyung'a kaydı gözlerim. Beşikte yatmak yerine ayağa kalkmaya çalışıyordu. Neyseki korumalıklar yüksekti. Hafifçe gülümseyerek Taehyung'a döndüm. "Yedi mi?" Normalde konu Minhyung olduğunda her zaman gülümserdi.
Şimdi ise düz bir surat ifadesi vardı yüzünde. "Yedi. Ama şu an konu Minhyung değil. Neden asık suratın? Bak hâlâ resim için surat asıyorsan üzgünüm. Bir daha seni böyle şeyler için zor-"
"Saçmalama aptal." Saçma cümlelerine daha fazla devam etmemesi için ilk önce kendi cümlemle, ardından dudaklarımla kesmiştim sesini. Bir anda yükseldiğim için şaşırmıştı. Öpücüğüme karşılık bile verememişti. Ben de geri çekilmiştim zaten. "Sorun ne o zaman? Niye üzgünsün?"
Üzgün müydüm? Belki.
"Taehyung, ben hamileyim." Dediğimde, beklediğim bir tepki ile karşılaşmamıştım. İlk önce, o aşık olduğum gülümsemesini göstermişti bana. Gözleri parlamıştı sanki. Ancak, sarılmasını ya da beni öpmesini beklerken Taehyung bunlar yerine ölümcül bakışlarını göndermişti hemen ardından.
"Sen bunun için mi üzgündün? Jimin hamile olduğun için üzülüyor musun sen?" Sesi hafif yüksekti. Sakindi de. Yumruk yaptığı elleri gözümden kaçmamıştı. Bunu beklemiyordum, gerçekten. Beni anlamasını isterdim. Bu konuyu çokça kez konuşmuştuk oysa. Şimdi neden böyle davranıyordu ki?
"Taehyung durumu biliyorsun. Yapma böyle."
"Hangi durumdan bahsediyorsun sen? Ortada hiçbir şey yok artık. O sikik sürgün edildi. Annem yok. Asıl sen yapma, bir çocuğumuz daha olacak ve sen dünyanın sonuymuş gibi davranıyorsun." Pekâlâ, sanırım artık sakin değildi. "Daha erkendi tamam mı? Min-"
Yanımdan hışımla kalktığında bu sefer benim cümlem yarıda kesildi. Ellerini kıpkırmızı saçlarından geçirip odada deliler gibi yürümeye başlamıştı. "Minhyung daha bir yaşında bile değil." Dedim cümlemin devamını getirerek. Aptal gibi sadece sırıtıyordu.
"Tek bahanen Minhyung, Jimin. İkisi ile aynı anda ilgilenebiliriz. Seni yalnız bırakacağımı falan mı sanıyorsun? Sürekli Minhyung'a yalnızca sen bakıyormuşsun gibi konuşmayı kes artık yalvarırım. Ben yokmuşum gibi davranıyorsun. Ben de onun babasıyım!"
"Ben hiçbir zaman öyle davranmadım Taehyung! Dediklerine dikkat et."
Dayanamayıp ben de ayaklandım. Nasıl böyle konuşabilirdi? Hiçbir zaman ona böyle davranmamıştım ki ben. "Neden böyle davrandığını anlayamıyorum. Minhyung'un acısını yalnızca sen çekmedin Jimin. Onu ölü biliyordum ben de. Burnumun dibinde olan çocuğumun hasretini çekiyordum ben."
Saçma sapan konuşuyordu. Ben ona asla bu dediklerinin aksini söylememiştim. "Neden bahsettiğini anlamıyorum. Sadece saçmalıyorsun. Ben, ben yalnızca iyi bir baba olup ona en iyi şekilde bakmak istiyorum. Hamile olursam buna engel olacağını biliyordum Taehyung. Yorulacağımı söyleyip Minhyung'a bir bakıcı bile tutabilirdin sen."