🍃 medyayı durmadan izleyebilirim sjxnskzk
🌬 şu anki vmin ficde tam anlamıyla böyle (saçlar)
•••
Verdiğim kararın üzerinden bir gün geçmemişti. Kararımın sonuna kadar arkasındaydım. Bunu yapacaktım. Prens Kim Taehyung, benden nefret edecekti. Gerçi, çoktan etmeye başlamıştır diye düşünüyorum. Akşam yemeğinde hiç konuşmamıştık. Sadece ufak bakışmalar olmuştu aramızda ki bu benim için iyiydi.
Benden hızla soğumalıydı. Marry'i ortalarda göremiyordum. Bahçeye çıkacaktım ve benimle gelmesini istiyordum. Tek başıma sıkılıyorum açıkçası. Büyük salonda değildi, odasında da yoktu. Dudaklarımı birbirine bastırıp omuzlarımı düşürdüm. Tek çıkacaktım anlaşılan.
Bahçeye indim yavaşça. Taehyung, kral ile son hazırlıkları yapıyordu. Bu yüzden fazlaca meşgul olacaktı. Onunla karşılaşamazdım, içim rahattı doğrusu. Bahçede kimsenin olmaması beni gülümsetmişti. Biraz ilerledim. Bir ağacın altında oturup düşünmek istiyordum sadece.
Etrafı süzmeye başladım. Gölgede olan bir ağacı gözüme kestirdikten sonra ona doğru adımladım. Güneş buraya vurmuyordu. Çimin üzerine oturdum ve sırtımı ağaca yasladım. Kimsenin umurunda değildim. Rahattım biraz. Gözlerimi kapadım, kafamı ağacın gövdesine yasladım.
Sağlam bir plana ihtiyacım vardı. Hem de hemen. "Jimin?" Kraliçenin sesini duymam ile gözlerimi açmış, ayağa kalkmaya çalışmıştım ancak buna izin vermemişti. "Otur. Kalkmana gerek yok. Konuşup gideceğim. Son kez." Gülümseyerek söylediği şeyleri anlamamıştım.
Son kez mi konuşacaktı? Neyi? "Ben, ben sizi anlamadım. Neyi son kez konuşacağız?" Yüzündeki gülümseyi bozmadı. "Sanırım çardağa gidip konuşsak daha iyi olur. Ne dersin?" Boş çardağa bakarken sormuştu. Usulca kafamı salladım. "Siz nasıl isterseniz."
Ağaçtan destek alarak ayağa kalktım ve arkamı ellerim ile silkip temizledim. Kraliçe önden yürümeye başlamıştı. Çardağa girdiğimizde sandalyesine oturdu ve benimde oturmamı bekledi. Ben de oturduğumda boğazını temizledi hızla.
"Seninle her zaman açık konuştum, konuşmayada devam edeceğim Jimin." Gözlerini gözlerime dikmişti. Ve bu beni korkutuyordu. Bir şey demedim ve sadece bekledim, konuşmasını. "Benim gibi sen de hamile kalamayacağını inanıyorsun, değil mi? Bak Jimin bir bebek bizim için fazlasıyla önemli. Bu yüzden bu konulara çok dikkat ederim. Ve senin oğluma bir bebek verebileceğini düşünmüyorum."
Her sözünde daha da kalbim sıkışıyordu. Krallık için bir bebeğin ne kadar önemli olduğunun elbet farkındaydım. Kraliçenin davranışlarınıda açıklıyordu bu. "Sizi anlıyorum. Ama elimden geleni yapıyorum. Anc-"
"Bundan vazgeçtin. Yani, olmayan ümidinide kaybettin. Yemekte oğlum ile arandaki soğukluğu hissettim. Senden tek bir şey istiyorum. Oğlumu bırak. Kaçmanda yardımcı olabilirim." Gözlerim şaşkınlıkla büyümüş, kocaman açılmışlardı. "S-siz neler diyorsunuz öyle?"
"Bu büyütülecek bir şey değil. Sana yardım edeceğim diyorum. Bunu istemiyor musun zaten? Ailene kavuşmak istemiyor musun?" İstiyordum ancak kaçarak değil. Beni Taehyung kendi isteği ile göndermeliydi. Kaçarak onun güvenini zedeleyemezdim.
"Hayır. Be-ben bunu istemiyorum. İzninizle." Ayağa kalkıp gideceğim sırada kolumu sertçe kavramıştı. Olduğum yerde durmuş, yavaşça ona doğru dönmüştüm. "Ona lâyık olmadığını biliyorsun. Ne diye onu böyle cezalandırıyorsun? Senin yüzünden baba olamayacak. Bunu o ufak beynin algılayamıyor mu?"
Sözleri kurşun gibi kalbime işlerken, görüşüm çoktan bulanıklaşmaya başlamıştı. Sözleri canımı yakıyordu. En çok acıtan ise sonuna kadar haklı olmasıydı. "Lütfen bırakın kolumu." Sesim titrek ve sessiz çıkmıştı. Onun gözlerinden ise âdeta ateş çıkıyordu.
Kolumu çekmek için hamle yapacağım sırada tekrar konuşmaya başladı. "Sana geceye kadar süre veriyorum. Düşün, ya Taehyung'un mutlu olmasını sağlayacaksın ya da sonsuza kadar çocuk hasreti çekmesini sağlayacaksın." Boşta kalan elini uyarıcı bir şekilde suratıma doğru sallamıştı.
Kolumu sıkıyordu. Bir anda elini çekerken kolumu geriye doğru itmişti. Bu da dengemin bozulmasını sağlamış, arkaya doğru sendelemiştim. O ise hızla yanımdan uzaklaşmıştı. Gitmesinin ardından tuttuğum gözyaşlarımı serbest bırakmış koşarak saraya girmiştim.
Odama hızla çıkmış, kapıyı hızla kapatıp yere çökmüştüm. Bu benim elimde olan bir şey değildi ki. Evet, Taehyung'un benden nefret etmesini ve beni göndermesini istiyordum. Ancak kaçamazdım. Bu onun güvenini yerle bir edemezdim. Çok üzülürdü. Ama beni kendi gönderirse o kadar fazla yanmazdı canı.
Üzülürdü, ancak bir kaç güne geçerdi. Kraliçe ona lâyık birini bulurdu. Daha sonra baba olurdu ve beni tamamen unuturdu. Ama kaçarsam, uzun süre kendine gelebilir miydi? Kim böyle bir şeyi kaldırabilirdi ki? Bu çok acımasızca olurdu.
Dizlerimi kendime doğru çektim. Yalnızdım. Annem yanımda değildi. Bana sarılıp, beni teselli etmesine ihtiyacım vardı. Her şeyin yoluna gireceğini söylemeliydi. Buna şu an çok ihtiyacım vardı. Anneme ihtiyacım vardı benim.
Kaç dakika ya da kaç saat o şekilde kaldım bilmiyorum ama gözlerim ve burnum belli olacak şekilde kızarmıştı. Yerden destek alarak kalktım ve ellerim ile yanaklarımı sildim. Bu koca odada kilitli kalmış gibiydim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
"Jimin akşam yemeğine seni bekliyorlar. Hadi." Marry hışımla içeri girdiğinde gözlerimi görmemesi için ovuşturmaya başladım. "Ben aç değilim. Krala ve prense gelemeyeceğimi ilet." Aradan ona baktığımda tek kaşı havalanmıştı. "Sen benden ne saklıyorsun?" Arkamı döndüm ve dolaba doğru ilerledim.
"Hiç, hiçbir şey saklamıyorum. Neden böyle dü-" Dolaba elimi uzattığım gibi tutmuş ve yüzümü görebileceği bir şekilde kendine çevirmişti beni. "Sen ağladın mı? Gözlerin ve burnun kızarmış." Çenemi tutup yüzümü süzdüğünde geri çekildim.
"Sorun yok. Ben iyiyim."
"Alice!" Arkasını dönüp kapıya seslendi. Ne yapıyordu bu? İçeri genç bir kız girdi yavaşça. "Sizi dinliyorum?" Marry bana döndü ve bir süre yüzümü süzdü. "Kral ve prense Jimin'in bugün yemeğe gelemeyeceğini söyle. Rahatsızmış dersin sorarlarsa." Kız onaylarak çıktı odadan.
"Şimdi sana gelecek olursak, neden ağladın?" Tamam bunun peşini bırakmayacaktı. Omuzlarımı düşürdüm güçsüzce. Kolumdan tuttu ve yatağa oturttu ikimizi. "Anlat." Kafamı usulca salladım ve sabah olan şeyleri anlattım. Kraliçenin bana sunduğu o iğrenç teklifi, her şeyi anlattım.
Dinlerken sinirlenmiş, ucundan olsada küfür falan etmişti. Bitirdiğim zaman ona baktım. "Bu, bana bunları söyledi." Bir şey demedi. Toparlamaya çalışıyordu herhalde dediklerimi. Daha sonra bir anda ellerimi sıkıca tutmuştu. "Sakın Jimin, sakın bunu yapmayı aklından geçirme. Vereceğin en son karar dahi olmasın. Anladın mı beni?"
"Biliyorum. Düşüncesi yüzünden bu haldeyim zaten." Gülümsedi ve ellerimden ellerinu çekip saçlarımı karıştırdı. "Aferin sana o zaman." Dalgaya vurduğunda gülümsedim.
Odanın kapısı bir anda açıldığında ikimizde oraya doğru bakmıştık. Taehyung kapıda durup dikkatle bize baktı. Daha doğrusu bana ve kızarmış olan yüzüme. Yanımıza geldiğinde Marry ayaklanmış ve izin isteyerek odadan çıkmıştı.
Marry'nin oturduğu yere oturdu ve belimden tutup kucağına oturttu. Engel olamadım. Oysa buna engel olmam lazımdı benim. Kendi fikrime ihanet etmiş gibi bacaklarımı beline sarmıştım. "Bu halin ne? Kim ağlattı seni böyle?" Bir eli belimi okşarken, diğer eli yanağımı okşamaya başlamıştı.
"K-kimse ağlatmadı. Benim şey, karnım ağrıyordu da o yüzden ağladım. Canım yanıyordu biraz." Yüzümü süzmeye başladı. Emin mi olmak istiyordu? "Yalan söylüyorsun güzelim. Bana doğruları söyle."
"Hayır! Yani yalan söylemiyorum, cidden. Karnım ağrıyordu." Belimdeki elini çekmiş ve yanağıma koymuştu. Ne yapacağını anladığımda gözlerimi kapadım. Ondan gelecek hamleyi beklemeye başladım. Çok geçmedende, dudaklarımda dudaklarını hissetmiştim.
Onun yanında verdiğim karar aklımdan çıkıp gitmişti. Benden nefret etmesini sağlamalıydım ancak şu an beni öpmesine izin veriyordum. Ona engel olamamıştım. Beni etkisi altında bırakıyordu. Kim Taehyung aklımı karıştırıyordu.