"Kraliçe benden hoşlanmıyor." Dedi Jimin Marry'i izlerken. Marry ise onun bu gergin tavırlarını izliyordu. "Sakin olmalısın. Kraliçe her zaman böyle. Soğuk ve acımasızca konuşuyor. Elbet yumuşar." Jimin yatağa oturdu. Kollarını göğüsünde birleştirdi.
"Sana da kızdı. Oysa prens demişti sana kahvaltı etmem gerektiğini. Neden böyle yapıyor aklım almıyor Marry." Marry oturduğu yerden kalktı ve omuz silkerek kapıya doğru adımladı. "Onun yapısı bu. Çok üsteleme. Biraz dinlen, uyu."
Marry sözlerini bitirdikten sonra odadan ayrıldı. Jimin şimdiden anlamıştı, kraliçe ona bu sarayda rahat bırakmayacaktı. Üstündeki kıyafetlerden kurtulup, saten geceliğini giydi üzerine.
Bedeni cidden fazla yorgun düşmüştü. Kendini çok uyuşuk hissediyordu. Yatağın içine girdi ve koca yatakta olabildiğince küçüldü.
✯
Saat çoktan gece yarısı olmak üzereydi. Jimin gözlerini hafifçe araladığında, odasının karanlığa gömüldüğünü farketmişti. Yatakta hareket etmeye çalıştığında ise belindeki kollar çekmişti dikkatini.
Kafasını yana çevirip kolların sahibine baktı. Prens. Yutkundu. "Günaydın mı demeliyim bebeğim?" Prens dudaklarını beyaz boyna bastırırken konuşmuştu. Jimin bir süre ayılıp neler olduğunu idrak etmeye çalıştı.
Kendine geldiğinde anlayabilmişti neler olduğunu. "Ben" Dedi sessizce. Ne demeliydi bilmiyordu. "Canın yanıyor mu?" Taehyung boynunda kafasını kaldırdı ve karanlıkta parlayan gözlere çevirdi bakışlarını.
Jimin olumsuzca kafasını salladı. "Hayır prensim. Geçti." Taehyung memnun olmuş bir şekilde şakağından öptü miniği. Jimin gülümsemesine engel olamazken, Taehyung doğrulmuştu yatakta.
"Bu saate kadar uyudun, daha uyumazsın değil mi?" Taehyung kendi ile beraber Jimin'i de doğrulturken konuştu. "Ah, sanırım hayır." Jimin gözleri kısılana kadar gülmüştü. Taehyung serçe parmağı ile Jimin'in alnına düşen perçemlerini düzeltti.
"Benimle açık konuş Jimin. Yalandan gülümsemene ya da bana ayak uydurmana gerek yok bebeğim. Bana içinden geçenleri söyleyebilir misin? Böylece seni daha iyi tanımış olurum." Jimin, Taehyung'un durduk yere neden böyle konuştuğunu çözmeye çalışıyordu kendince.
Taehyung ise hiç bir mimik göstermeden karşısında duran bedenin gözlerine bakıyordu. "Prensim" Dedi kendini tutamayarak. Ne diyecekti sahi? Gözlerini kapadı ve kafasını prensin boynuna gömdü.
"Ben sadece, sadece ailemi istiyorum. Onlardan asla ayrı kalmadım ben." Dişlerini birbirlerine bastırıp bekledi. Konuşmasını ya da herhangi bir şey yapmasını bekledi. Ancak o sadece elini sırtına koydu ve okşadı Jimin'in.
"Bunun zor olduğunu biliyorum ancak hamile kalana kadar onlarla görüşemezsin güzelim." Taehyung şevkat dolu sesi ile fısıldadı miniğinin kulağına. Jimin dolu gözlerini prensin gözleri ile birleştirdi. "Ama neden? Neden onlarla şimdi görüşemiyorum?"
Taehyung bir süre onun dolan gözlerini izledi. Kapkaranlık odada nasıl parladıklarını izledi. "Kural maalesef bu Jimin. Lütfen, sabret biraz." Jimin istemsizce gözyaşlarını serbest bıraktı. Gözünü her kırptığında istemsizce düştü incileri.
"Bebeğim lütfen, seni bu şekilde görmek istemiyorum." Taehyung minik bedeni kolları ile sarmaladı. Jimin onun sarılışına karşılık verdi anında. "Ö-özür di-dilerim."
"Şşt, tamam. Geçti." Taehyung, Jimin'in saçlarına burnunu bastırdı ve derince kokladı. "Seni bir yere götürmeme izin verir misin güzelim?" Jimin kafasını Taehyung'un boynundan kaldırdı ve gözyaşlarını silerek kafasını salladı. Taehyung onu hızla yanağından öptü ve kalktı yataktan. Onun peşinden Jimin'e kalktı.
[Bundan sonrası Jimin'in ağzından!]
Elimi sıkıca kavramıştı. Bahçeye gidiyorduk anladığım kadarıyla. Ona ailemi özlediğimi söylemiştim ancak o bunun hamile kalana kadar imkansız olduğunu söylemişti neredeyse.
Gerçi ben hâlâ hamile kalacağımı düşünmüyorum orası ayrı bir mesele.
Bahçeye inmiştik. Ancak o çardaklardan birine oturmak yerine bahçenin çıkışına ilerliyordu. Kaşlarım havalandı iradem dışında. "Prensim, nereye gidiyoruz?" Ay ışığının altında o kare gülümsemesini görebilmiştim. Çok, çok güzeldi.
"Korkma, sadece biraz eğlenmek istiyorum. Hepsi bu." Eğlenmek mi? Oyun mu oynayacaktık? Birden kahkahası doldu kulaklarıma. Şaşkınca ona bakıyordum sadece. O ise yürümeyi bırakmış kollarını bana sarmıştı.
"Bu kadar masum olma bebeğim. Sadece şu, bebek işini biraz hızlandıralım istedim." Yanaklarım yanmaya başlamıştı. Bakışlarımı kaçırmaktan başka bir şey yapmıyordum. Ben sadece biraz vakit geçiririz sanmıştım.
Sevişeceğimizi düşünmemiştim bile. Şakağımdan öpüp tekrar ellerimizi birbirine kenetledi. Hâlâ yürüyorduk ve ben ayaklarımı hissetmemeye başlıyordum. "Geldik." Karanlık olduğu için bir şey göremiyordum. Ancak kulağıma gelen sesler, buranın şelale olduğunu gösteriyordu. "Hani?" Elimi bıraktı ve yanımdan ayrıldı.
Bir kaç saniye sonra etraf aydınlandı. Ağaçların üzerindeki fenerleri yakmıştı. O sayede etrafı hızla süzmüştüm. Ve kesinlikle burası ağzımı açık bırakmıştı. Muhteşemdi burası. Hem de çok.
"Prensim burası çok güzel." Gözlerimin parladığına adım gibi emindim. Çok güzeldi bu yer. Kocaman bir çadır vardı. Bir kaç metre ileride ise şelalenin sesi duyuluyordu. "Gel hadi." Prens elini belime sardı ve çadırın içine girmemizi sağladı. İçide en az dışı kadar güzeldi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Soyunmaya başla bebeğim." Etrafı süzen gözlerim ona kaydı. Gülümsedi ve üstündekileri çıkarmaya başladı tek tek. "Şey prensim" Altındaki kumaş parçasını çıkaracağı sırada konuştum. Durdu ve gözlerime baktı. Ne diyecektim şimdi?
"Şey sorun yok. Üzgünüm." Utanmışlık bedenimi ele geçirirken üstümdekileri çıkarmaya başladım. Onu ilk kez çıplak görmeyecektim ancak, utanıyordum işte. Karşımda tamamen çıplak kalmıştı. Kıyafetlerini yere attı. Ben ise hâlâ altımı çıkarmakla uğraşıyordum.
Yanıma geldi. Çıplak olması işleri bir hayli zorlaştırıyordu zaten ancak o alt kısmını bana bastırıyordu. Nefesim kesilmek üzereydi. "Yardım etmeme izin ver." Kulağıma yaklaşıp fısıldadı. Daha sonra kulak mememi ağzı içerisine alıp yaladı. Bacaklarım titriyordu.
Altımdaki kumaş pantolonu yavaşça aşağı indirdi. Onu izlemek yerine çadırın içinde dolaştırıyordum gözlerimi. Elleri iç çamasırımı bulduğunda sertçe yutkundum. Onuda hızla çıkarttı. Önünde çırılçıplak kalmıştım tamamiyle.
•••
Smut bölümü yazardım ama bin kelimeyi geçerdi baya.
O yüzden diğer bölümde yazacağım jdmskwsnsj
Bu arada o dönemde çadır mı olur be demeyin çünkü bilmiyorum.