─,30

7.2K 823 421
                                    

Büyük salondan çıktığım gibi önceden kaldığım odaya ilerliyordum. Burada kalmamın bir mânası yoktu artık. Daha fazla Min Hara'yı görmek istemiyordum. Kraliçe, Taehyung'un yakınındaki odayı Min Hara için hazırlattırıyordu resmen.

"Jimin! Güzelim bekle lütfen! Dur!" Taehyung'un nefes nefese kalmış senini duyduğumda adımlarımı hızlandırdım. Ancak Taehyung aramızdaki mesefayi çabucak kapatıp kolumdan yakalamıştı beni. "Bırak beni! Bana dokunma duydun mu?" Kolumu çekmeye çalışıyordum ancak gücüm yetmiyordu buna.

"Beni dinleyeceksin. Bana güveniyorsun deği-"

"O kıza dokunmadım demiştin! En azından suçunu kabullenebilirdin! Sen bizi önemsemiyorsun. Senin duygularından bile emin değilim artık. Senin de, kral ve kraliçeninde tek derdi bir erkek çocuktu! O çocuğu size Min Hara verebilir artık. Ben çocuğumu bu ailede, bu sarayda büyütmeyeceğim!"

Avazım çıktığı kadar bağırıyor, kolumu ondan kurtarmak için çekiştirip duruyordum. Donuk bakışlarla izliyordu sadece beni. Beni sevseydi bana yalan söylemezdi. Kırılacağımı, üzüleceğimi bilse bile doğruyu söyleyip kendini affettirmeye çalışırdı. O ise yalanlarla affettirmişti kendini bana.

"Gitmek mi istiyorsun?" Az önceki sesine oranla daha kalın ve sertti sesi. Kolumu yavaşça bırakıp birkaç adım geriledi. "Evet. Ve gideceğimde." O ne kadar sinirli ve sertse, ben de onun kadar sinirliydim. "Peki o hâlde. Öldür beni. Bu saraydan çıkacaksan beni öldürmelisin." Onunla gelen korumaların birinden kılıç alarak ellerime tutuşturdu.

"Efendim ne yapıyorsunuz geri veri-"

"Karışmayın sakın!"

Korkuyla ona baktığımda, çoktan dibime kadar girmişti. Ciddi değildi, gitmemem için yapıyordu. "Hadi! Öldürsene beni. Çok gitmek istiyorsun ya ailenin yanına, öldür beni ve git. Unutma Jimin, ben ölmediğim sürece sen benimsin. Hatta öldüğümde bile." Kılıcı tuttuğum elimi bileğimden kavrayıp kalbinin üzerine yerleştirdi kılıcın ucunu.

"S-saçmalama bırak bi-bileğimi."

"Gitmek istiyorsan yap şunu. Sen gidersen de öleceğim. Ben her türlü öleceğim Jimin. Her türlüde senin yüzünden öleceğim. Hadi, öldür beni."

"BIRAK TANRI AŞKINA YAPAMAM TAEHYUNG!" Kılıç ellerim arasından kayıp yere düştüğünde, Taehyung başımdan tutarak göğsüne yaslamıştı kafamı. Ellerimi yakasına koyarak ona daha çok yanaştım. "Ağlama bebeğim. Tamam, bana bak Jimin." Yanaklarımı avcu için alarak göğsünden çekti başımı. "Neden mutlu olamıyoruz? Neden her seferinde önümüze bir engel çıkıyor?" Baş parmaklarıyla yanaklarımı okşayıp tekrar kolları arasına aldı bedenimi.

"Odamıza gideceğiz ve konuşacağız. Tamam mı?" Saçlarıma minik öpücükler bırakırken kafamı salladım. Ne yaparsa yapsın ona olan sevgim azalmıyordu. Ancak çok canımı yakıyordu.

"Ağlama artık." Beni yatağa oturtup komidinin üzerinde ki bardağa su doldurup bana uzattı. Bardağı elinden alarak birkaç yudumda bitirdim suyu. "O çocuğun benden olduğuna nasıl bu kadar emin olabilirsin? Ikidir bu hataya düşüyorsun Jimin. Ilk seferinde de onunla, her neyse. Sana olan sevgimden şüphe ettin. Sana ilk zamanlarda da söyledim değil mi? Benim için önemli olan sensin dedim. Bana güvendiğini sanıyordum."

"Neden benim tarafımdan da bakmıyorsun? Taehyung o kızı senin yanında çırıl çıplak yatarken gördüm ben. Ama sana güvendim ve seni affettim. Şimdi ise karnı burnunda olarak tekrar karşımıza çıkıyor. Ne düşünmemi bekliyorsun?" Önümde dizlerinin önüne çökerek ellerimi elleri arasına aldı ve dudaklarına bastırdı.

"Yapma yalvarırım. Benden gitmeyi düşünme bile. Sana yemin ederim o bebek benden değil. O kızın iyi niyetli olmadığını sen söylemiştin bana güzelim. Babam dahi beni dinlemedi. Gördün değil mi? Bana güvenmeni istiyorum. Buna ihtiyacım var bebeğim."

"Taehyung... Seni kaybetmek istemiyorum, sensiz yaşamak istemiyorum sadece." Daha fazla tutamamıştım hıçkırıklarımı. Ona aşıktım ben. Karnımda onun bebeğini, onun kanından olan bir çocuğu taşıyordum ben. Evet, Min Hara iyi bir kız değildi. Ani tepkiler verip hem kendimi hem de Taehyung'u mahvediyordum ancak onun benden gitme düşüncesi, o kızla evlenebilme ihtimali tüm aklımı alt üst etmişti.

"Beraber çözeceğiz bu sorunu tamam mı? Beraber üstesinden gelip, beraber gerçekleri gün yüzüne çıkaracağız, tamam mı bebeğim? Benimlesin değil mi?" Öyle masum ve güzel bakıyordu ki ona hayır diyemezdim.

Doğruyu söylemek gerekirse fazla tepki göstermiştim ancak bunun tek nedeni Taehyung'a olan aşkımdı. Uzun süredir beraberdik ve ben ona çok alışmıştım. Üstelik daha az önce onunda bana olan aşkının farkında olmama rağmen ona o iğrenç şeyleri söylemiştim.

Taehyung o geceyi hatırlamıyordu. Bana kanıt sunamazdı. Gerçekleri söyleyemezdi. Ona güvenmek istiyordum. Fakat bu gerçek beni çıkmaza sürüklüyordu. Taehyung o geceye dair en ufak bir şey hatırlasa bu iğrenç olaydan kurtarabilirdik belki. Min Hara'nın, dediği gibi kendisine oyun oynadığını ispatlayabilirdi belki o zaman.

Ama bu şu anlık imkansızdı. "Jimin bana cevap ver."

"Sadece, sadece odalarımızı ayırmak istiyorum Taehyung. Eski odama geri dönmek istiyorum. Yalnız kalmaya ve biraz düşünmeye ihtiyacım var. Lütfen." Kendimi odaya kapatıp kendimle baş başa kalmak istiyordum. Belki o zaman daha mantıklı, daha sağlıklı düşünebilirdim.

Bu odada kalmaya devam edersem Taehyung yüzünden tüm düşüncelerim dağılırdı, toparlayamaz ve daha da mahvolurduk benim yüzümden. "Tamam, sen nasıl istersen öyle olsun. Yeter ki bu saraydan gitmeyi düşünme." Hâlâ elleri arasında duran ellerimi okşayıp gülümsedi. Ayağa kalkmadan önce yanağına dudaklarımı bastırıp saçlarında parmaklarımı gezdirdim.

Ardından arkama dahi bakmadan ayrıldım oradan

Hizmetlilerden odayı biraz temizlemelerini istemişti. O süre zaafında ise hava almak için bahçeye, çardağa inmiştim. Kraliçenin bir anda Min Hara'yı nasıl desteklediğini düşündüm. Taehyung'un ne kadar zor durumda olduğunu gördüğü hâlde oğlu yerine o kıza sahip çıkmıştı.

Saçmaydı.

Aklım ermiyordu buna. "Jimin, iyi misin? Neden gözlerin kızarmış öyle?" Adrian'ın sesi kulaklarıma dolduğu gibi ayrılmıştım daldığım düşüncelerden. Üzerinde ince giysiler vardı. Burnu kızarmıştı biraz.

"Ateşin varmış sanırım. Nasıl oldun?" Elinde ki bez parçasını havaya kaldırıp salladı. "Aynı. Sen neden ağladın? Buraya gelirken Marry'yi gördüm. Sinirli gibiydi."

"Min Hara geri döndü Adrian. Hamile olarak hem de."

"Ne?!" Birden bağırması ile oturduğum yerde sıçrayıp elimi karnıma attım. Adrian şokla bana bakarken ben ona ölümcül bakışlarla bakıyordum. "Duydun işte, bağırma. Çocuğun Taehyung'tan olup olmadığına emin değiliz. Yani ben ve Taehyung emin değiliz."

"Kavga etmediniz yani. Tanrı'ya şükür." Gözlerini havaya dikip tekrar bana baktı. Bir şey demiyor oluşum tuhafına gitmişti sanırım. "Etmediniz değil mi kavga? Onu suçladım deme sakın bana Jimin."

"Onu suçladım, galiba... Ama çok korkuyorum Adrian. Ya o çocuk Taehyung'tansa? Taehyung o geceye dair hiçbir şey hatırlamıyor."

•••

Yazarınız bu akşam anneannesine gidiyor. Eğer herhangi bir etkileşim alamazsanız bilin ki interneti bitmiştir. 😑

250 oy & 200 Yorum.

son of dionysus│vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin