Gözlerimi yavaşça aralarken, kurumuş dudaklarımı ıslattım. "Uyanıyor, o iyi." Duyduğum sesler aklımı karıştırsada konuşacak halde değildim. Gözlerimi iyice açıp elimle bulanıklaşmış görüntüyü yok etmek için ovaladım.
Jeongguk, Marry, Taehyung ve kral. Hepsi baş ucumda bekliyorlardı. Ama neden? Marry yanıma gelerek doğrulmamda yardımcı oldu. Kısık sesle teşekkür ettim. "Ne oldu?" Ben yatağa ne zaman geldiğimi hatırlamıyordum. Hadi geldim diyelim, Taehyung, Jeongguk ve kralın ne işi vardı burada?
"Efendim sizi yemeğe çağıracaktım. Bu yüzden odanıza geldim. Ancak kapıyı açmadınız. Seste vermediniz. Ben de endişelendim ve yanlışlıkla kapıyı kırdım. Yerde baygın bir şekilde uzanıyordunuz." Jeongguk iki elini önde buluşturmuş, bakışları bendeyken bir kaç adım öne çıkıp anlatmıştı durumu.
Bayılmış mıydım? Hiçbir şey hatırlamıyordum. Tek hatırladığım sadece ağladığımdı. "Jimin, oğlum bundan sonra tek gezmeni istemiyorum. Hamilelik sürecinde sana bakacak birini bulacağım." Kral yatağın yanındaki sandalyeye oturmuştu. Sözleri bitince ayağa kalktı.
"Efendim buna cidden gerek yok. Hem Marry var."
"Benim sürekli sana bakmam imkansız Jimin." Gözleriyle 'Sussana gerizaklı' der gibi baktığında yutkundum. Ne geçiriyordu aklından? "O haklı. Karışma sen benim işime. Dinlen şimdi. Akşam misafirler gelecek." Kafamı sallayıp odadan çıkışını izledim. Jeongguk'ta onun ardından çıkmıştı odadan.
Onları gören Marry'de bir şey demeyerek çıktı odadan. Taehyung baş başa kalmıştık. Yavaş adımlarla yatağın kenarına oturdu. Ona bakmak yerine gözlerimi yatak örtüsünde gezdirdim.
Desenleride pek güzelmiş.
Uzun, kemikli elleri çenemi kavrayıp kaldırdığında göz göze gelmiştik. "Bebeğim, konuşalım mı biraz?" Çenemi okşadı sakince. Sanırım kavga etmeden, düzgünce konuşmaya ihtiyacımız vardı. "Konuşalım." Yüzünde hafif bir gülümseme oluştuğunda yatağın diğer tarafina geçti ve uzandı.
Ardından belimi kavrayıp göğsüne doğru çekti bedenimi. Kafamı göğsüne yaslayıp, ellerimi karnına koydum.
"Bana güveniyor musun? Bana ve aşkımıza?" Ona güveniyordum. Kendimden çok hemde. Aşkımızada güvenim vardı tabi, ama bu dün biraz kırılmıştı. "Sana güveniyorum." Dedim üstündeki kıyafetin süslemeleri ile oynarken. Aldığı cevaba karşı yanağımı okşadı.
"Peki ya aşkımıza?"
"Ona olan güvenim sarsıldı." Bunları içimde tutmak, daha fazla üzülmek istemiyordum. Bunu bilmesi gerekti. Ne hâle geldiğimizi farketmeliydi. Sessiz kaldı. Bunu yapıyordu artık. Sessiz kalıp beni sinir ediyordu.
"Sana deliler gibi aşık olduğumun bilincindesin, nasıl seni aldatabileceğimi düşünüyorsun?" Bu defa sessiz kalma sırası bendeydi sanırım. "Bana cevap vermeyecek misin güzelim?" Dudaklarımı ısırıp kafamı göğsünden kaldırdım ve göz göze gelmemizi sağladım.
"Bunu biliyorum. Ama o kızın sana olan bakışlarını gördüm Taehyung. Sana yiyecekmiş gibi bakıyordu. Bir kere beni anlamayı dener misin? Empati kur lütfen." Mızmızlanarak söylemiştim bu sefer. Cidden biraz empati kursa anlayacaktı beni.
"Tamam, bundan son Min Hara yanımda kalmayacak. Benim iyileşene kadar tüm bakımımı müstakbel eşim üstlenecek. Tamam mı miniğin?" Bunları söylemek bu kadar zor muydu cidden? Önceden söyleseydi şu an bu halde olmazdık.
Kollarımı boynuna dolayıp kucağına çıktım. Ellerini belime sarıp iyice sarıldı bana. Dudaklarını boynuna bastırdı. "Seni seviyorum. Senden başka biriyle olabileceğimi düşünmen beni sinirlendiriyor."