28. Bölüm

73.6K 4.7K 473
                                    

Bugün Evrenin Sınırında'ya da bir bölüm atacağıım umarıım. Şu an yazıyorum. Sizi oraya da alalım çünkü resmen 15. bölüme geldik :')

Instagram & Tiktok: busekudun <<< her gün yeni video atıyorum özellikle tiktokta bakıın <3 Sonbahar'la ilgili bir şeyler de var <3

***

Kanatları teker teker kopan bir kuş gibiydim, param parça ve acı içinde. Dev bir ağacın, kıldan ince dalında sallanan, kurumuş sarı bir yapraktım, her an düşmeyi bekleyen ve rüzgârdan ölesiye korkan.

Zamanın pençesine sıkı sıkıya tutunduğumu sanıyordum. Ellerim kanıyordu, belki acıdan gözlerimden yaşlar akıyordu ama ben bırakmamaya yeminliydim. Tereddüt ediyordum zaman zaman ve bazen elim kayıyordu ufaktan ama bırakmıyordum yine de. Ama öyle zamanlar geliyordu ki tutunduğum şeyin zaman mı yoksa ölüm mü olduğunu şaşırıyordum.

Başımın üzerinde bir şey hissetmemle birlikte yerimde huzursuzca kıpırdandım. Belli belirsiz bir şeyler mırıldandıktan sonra gözlerimi kırpmaya başladım. Gözlerimi ilk açtığımda önce tavandaki lambadan çıkan ışık gözlerimi kamaştırdığı için tekrardan gözlerimi kapatmak zorunda kaldım. Tanıdık kokuyu aldığımda suratımı ekşittim. Ardından gözlerimi tekrardan üst üste kırptıktan sonra kendime gelebildim.

Odanın içini göz ucuyla süzerken sol tarafımda birinin olduğunu fark ettiğimde hızlı bir şekilde başımı o tarafa çevirdim.

Gördüğüm kişiyle birlikte kalbimin çılgınlar gibi atması bir oldu. Hatta o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki kalbimin sesini kulaklarımda duyabiliyordum. Şu an gözlerimin gördüğü kişinin burada olabilmesi imkânsızdı. O olamazdı. Onun burada işi yoktu.

Karşımdaki kişi Doğukan'dan başkası değildi. Biri, buradaydı. Karşımdaydı.

Gözlerimi birkaç kez daha üst üste kırptıktan sonra tekrardan baktım. Hâlâ oradaydı; Siyah çerçeveli gözlüklerinin arkasındaki o mavi parlak gözleriyle, aynı şaşkın ifadeyle bana bakıyordu.

Bahse girerim ki dudaklarının şaşkınlıktan aralandığından haberi yoktu.

Bunu görmemle birlikte benim de dudaklarımın aynı şekilde şaşkınlıktan aralandığını fark etmem bir olmuştu. Gözlerimi ise daha ne kadar çok açabilirim onu test ediyordum sanırım çünkü şu anda ona bakmayı kesmek istemiyordum.

Gözleri bana çok tanıdık geliyordu. Zihnimin bir köşe sinde beni uyaran bir şeyler vardı.

O gün, o kavgada gördüğüm kişi Doğukan'dı! Ben onun peşinden gittiğimde onu bulamamıştım ama çarptığım kişinin o olduğuna emindim. O gün gördüğüm o şaşkın bakışlar şimdikinin aynısıydı. Peki o da beni hatırlamış mıydı?

Nasıl oldu bilmiyordum ama o gerçekti. Şu an karşımdaydı. Eğer öyle değilse ve bu benim rüyam ise bu hayal kırıklığıyla daha fazla yaşayamazdım.

İçimdeki kuşkuyla birlikte dudaklarımdan şu cümle döküldü. "Sen gerçek misin?"

Ve belki de "ilk buluşmada söylenen en saçma şey" ödülünü almıştım. Tabii hastane odası pek mükemmel bir buluşma yeri değildi.

Dediğim şeyle birlikte hafifçe gülümsediğinde dayanamayıp ben de gülümsedim. Bu, aramızdaki bir şeydi. O gülümsediği zaman ben de gülümsüyordum ve o ağladığı zaman ben de ağlıyordum. Bu aramızdaki bağın kuvvetinin temsiliydi.

"Test etmek ister misin?" diye sordu. Sesi odanın için de hafifçe yankılandığı sırada Doğukan'ın sesini ilk kez canlı duymanın hissettirdiğini heyecan nefesimi kesmişti.

Kekelememeye özen göstererek, "Evet," dedim. Bunu başardığıma sevinmiştim.

Bir adım atarak yatağıma daha da yaklaştı ve elini uzattı. Buz gibi olmuş ellerimle onun ellerini tutmamı istiyordu. Sağ elimi usulca kaldırdım ve onun ellerine doğru uzattım. Parmaklarımız usulca birbirine kenetlendiğinde yavaşça yutkundum. Bakışlarımı birleşen ellerimizden alıp onun gözlerine çevirdim.

Onun ellerinin sıcaklığını hissediyordum, gibi bir cümle kuramayacaktım çünkü onun da eli en az benimki kadar soğuktu.

Daha önce hayatımda hiç bu kadar farklı duygular içi ne girmemiştim. Şu an hem heyecanlı, hem mutlu, hem stresli, hem de şaşkındım. Ayrıca hayatımda ilk defa bu kadar utandığımı hissediyordum. Yanaklarımın az da olsa kızardığına emindim ama şimdi zihnim bunu sorun edecek halde değildi.

İlk arkadaşım, ilk aşkım karşımdaydı. Hep hayal ettiğim gibi ellerimi tutuyordu. Şaşkın ve bir o kadarda mutlu şekilde birbirimize bakıyorduk. Mavi gözleri ışıldıyordu ve yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Benim de aynı şekilde yüzümde bir tebessüm oluştuğunda parmakları, parmaklarımı daha sıkı bir şekilde tuttu. Bu çok güven vericiydi. Hissettiğim yeni duygular arasına bir yenisi daha katılmıştı.

Yüzündeki gülümseme daha da genişlerken, "Şimdi inandın mı gerçek olduğuma?"diye sordu. Gülümsedim. Hatta kendime engel olamadım ve yüzümdeki gülümseme dişlerimi gösterecek kadar genişledi.

Şu an ki mutluluğumu nasıl gizleyebilirdim ki? "İnandım," dedim heyecanlı bir sesle.

Onun da yüzündeki gülümseme dişlerini gösterecek kadar büyüdüğünde içimdeki mutluluk katlanarak arttı.

O sırada kapının aniden açılmasıyla ikimiz de hızlı bir şekilde ellerimizi geri çektik ve kapıya doğru döndük.

Kapının girişinde şaşkın gözlerle bize bakan Gamze'yi gördüğümde gereksiz yere basılmış gibi hissetmiştim.

Gamze, "Şey, ben uyandın mı diye bakmaya gelmiştim," diye bir şeyler geveledikten sonra Doğukan'a döndü. "Merhaba. Ben Gamze. Telefonda konuşmuştuk."

Doğukan, "Merhaba. Sanırım telefonda sana biraz fazla çıkıştım," dediğinde uyurken bazı şeyleri kaçırdığımı fark ettim.

Gamze, "Önemli değil. Bir anda sana Bahar hastanede deyince o tepkiyi vermen normaldi. Telaşlandın sen de herkes gibi," dedi.

Yani Gamze, Doğukan'a hastanede olduğumu söylemişti ve Doğukan buraya mı gelmişti?

Doğukan hafifçe gülümsedikten sonra Gamze bu sefer bana döndü. "Annen, baban, teyzen ve amcan kafeteryadalar. Özlem, Sevim ve aileleri de buradaydı ama saat geç olunca gittiler. Ama ben kalmak için ısrar ettim," dedi. Ardından, "Bu arada annen ve baban buraya geliyorlar," diye eklediğinde Doğukan'a hızla döndüm. Gözlerimiz buluştuğunda, "Sanırım gitsem iyi olacak," dedi hemen.

"Hayır!" dedim ani bir şekilde. Daha sonra odada Gamze'nin de olduğunu hatırlayıp ona doğru döndüm. Gamze, gitmesi gerektiğini anlamıştı.

"Ben çıkıyorum," dedi çekingen bir şekilde ve hızla odadan ayrıldı.

Tekrar Doğukan'a döndüğümde bir şey dememe kalmadan, "Annen ve babanın beni senin yanında görmeleri iyi olmaz," dedi. "Okul arkadaşın bile değilim. Açıklama yapamazsın."

Hızla sol elimle eline uzandım ve sımsıkı tuttum. "Lütfen kal," dedim sessiz bir şekilde. Bunu yapan ben miydim? Belki de uyurken yürek yemiştim.

"Zor durumda kalmanı istemiyorum," dedi. Ardından ellerimiz hâlâ birlikteyken yavaşça bana doğru eğildi ve sol yanağıma bir öpücük kondurdu. Tüm kaslarım gerildiğinden hareket edemedim.

"Tekrar yanına geleceğim," dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle. Yavaşça elini elimden çekti. Kapıya doğru ilerledi ve kapı kulpunu indirip kapıyı açtı. Son bir kez daha arkasını dönüp baktıktan sonra gülümsedi ve kapıyı çekip çıktı.

Doğukan'ın odadan çıkmasıyla birlikte boş gözlerle kapıya doğru bakmaya başladım.

O gelmişti. Az önce onu görmüştüm. Benimle konuşmuştu ve hatta yanağımdan bile öpmüştü. Elimi tutmuştu ve birbirimizin gözlerine bakmıştık. Bunlar hayalden başka bir şey olamazdı.

Ama elini tuttuğumda hissettiğim o şeyin hayalle uzaktan yakından alakası yoktu. O, her şeyiyle buradaydı ve biz altı ay sonra ilk defa birbirimizi görmüştük.

Tabii kavga anındaki o anlık bakışmamızı saymazsak...

SONBAHARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin