41. Bölüm

73K 4.9K 959
                                    

Bundan sonra düzenlenmiş final bölümü gelecek :)  Tahminen 10 Temmuz 2022'ye kadar paylaşmış olurum. Sonbahar'ı okuduğunuz için şimdiden teşekkürler!

***

Her insan öleceğini bilerek yaşar ama ben bu son dört yıl boyunca her an ölebileceğimi bilerek yaşamıştım.

Zordu elbette böyle yaşamak. Ama bir şekilde bu insana zorluklarla başa çıkmayı da öğretiyordu. Her an ölme riskin olduğu için hayatın değerini, sevdiklerinin kıymetini biliyordun. Asla daha fazlasında gözün olmuyordu. Azla yetinmeyi biliyordun.

Bir ay sonraki konsere gönül rahatlığıyla bilet alamamayı sadece benim gibiler bilirdi. Çünkü o kadar yaşayabileceğinden emin değildin. Ya da, "Seneye Antalya'ya gideriz," gibi bir cümle asla ağzından çıkmazdı. "Üniversiteyi Kıbrıs'ta okuyacağım. İstanbul'da da iş bulacağım," demeyi unutun bile. Yok öyle bir şey!

Aylar öncesinde kâbus gibi olan hayatım, Doğukan'la tanışmamla tamamen değişmişti, iyi, güzel, hoş da peki şimdi ne olacaktı?

"Doğukan, hayatımın son aylarını güzel geçirmemi sağladığın için teşekkür ederim. Ama benim ömrüm bu kadar. Elveda."

Ne yani böyle bir mektup bırakıp ölecek miydim? Ben böyle duygusal şeyler bile yazamazdım ki! Başından beri benim amacım yakınlarımı ağlatmamak, onları üzmemekti. Gerekirse ben üzülürdüm, içime atardım da onlara belli etmezdim ama şimdi ölmek... Bunu nasıl saklayacaktım?

Üzmek istemiyordum. Kimseyi ağlatmak da istemiyordum. Ölümümün ardından insanların kahkaha atmasını ya da, "Bahar ölmüş. Hadi ya! Yazık olmuş. Neyse bir çay daha?" gibisinden şeyler söyleyeceğini de sanmıyordum ama insan yine de Dünya'da on sekiz yıl yaşayıp, çevre sindekilere yük olmaktan başka bir şey olmayan biri gibi hatırlanmak istemiyordu.

İnsanların arkamdan, "Kızcağız da çok çekti. Böyle ola cağı belliydi ama insan yine de üzülüyor. Hastanelerde sürünüyordu, ailesi perişan haldeydi. Sokaklarda, konserlerde bayılmış da hep götürülmüş doktorlara. Bir de bunlara yanlış rapor vermişler hasta değil kızınız demişler. Bir umutlanmış bunlar, vah vah! Sonra bir bakmışlar kız yine hasta! Görürdüm ben bu kızı böyle zayıf bir şeydi. Kanserden midir nedir halsizdi de. Ah, kızım ya..." demelerini de istemiyordum.

İnsanların bu hallerimi hatırlamalarını, birbirlerine anlatmalarını, birlikte iç çekip bana acımalarını istemiyordum.

İyi şeylerle hatırlanmak istiyordum.

Yağız'ın doğum günümde beni sınıfına götürdüğü, beni hep birlikte havaya attıkları zamanı, o kahkahalarımı hatırlamalarını istiyordum.

Okulda arkadaşlarımla çekildiğim fotoğraflardaki o güler yüzlü Bahar'ı, Doğukan'layken gözlerinin içi parıldayan Bahar'ı hatırlamalarını istiyordum.

Ben Bahar'ı değil, Yaprakçık'ı hatırlamalarını istiyordum.

Mutsuz ve karamsar Bahar olarak değil, mutlu ve umut dolu Yaprakçık olarak hatırlanmak istiyordum.

Kaba bir Yaprak, korkak bir Yaprak, kızaran bir Yaprak, olarak hatırlanmak istiyordum.

Asıl mesele de şu, ben hatırlanmak istiyordum. Hayatında yer edindiğim insanların beni unutmamasını, hiç olmasa da ayda yılda bir mezarımı ziyaret etmesini birkaç buket leylak bırakmasını istiyordum. Çok şey değildi isteklerim, bunları da çok görmezlerdi herhalde bana.

Gözlerimin maviliği artık tam anlamıyla solmuştu. Göz altlarımdaki morluklar, aşırı kilo kaybım ve saçlarımın kazınması, kaybettiğimin en büyük kanıtıydı.

SONBAHARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin