Gecenin bir yarısı size bölüm atıyorum. Mutlu okumalar...
...................
Tetiği parmak değil, yürek çeker...
Gözleri yaşlarla, giden adamı izledi kadın, pencereye yasladığı başıyla, arkasına bir kez bile bakmadan hastane bahçesinden giden adamı izledi. Gözden kaybolan adamdan sonra olduğu yere çöküp, deli gibi ağladı... Avuçları dizlerini döverken, onu görmeden nasıl yaşayacağını düşündü...
Kadın gözyaşları içinde, onsuzluğu düşünürken, adam ilk köşe başında çökmüştü. Elleriyle yüzünü kapatırken ağlıyordu. Bunu kabul ettiği için pişmanlıkla ağlıyordu. Onun kokusu olmadan yaşayamayacağını biliyorken bunu nasıl kabul ettiğini anlamıyordu. Başını dizlerine yaslarken, nereye gideceğini düşündü... Zijan'ın olmadığı her yer cehennem di kendisi için. Nefessiz kalıp, ölecekti. Ona hayretle bakan, hiçbir insanı umursamadı ,çöktüğü yerde ağladı. Yıllar sonra ilk kez böyle ağladı. En son böyle ağladığında kollarında şehit düşmüş arkadaşı vardı, elinde bebeğinin fotoğrafı, yüzünde mutluluk dolu tebessümle o şehit olan arkadaşına bakmış, onun için ağlamıştı.
"Bensiz mutlu olamazsın kadın... Sadece daha güçlü olursun." Kadınında istediği buydu. Güç, tek zayıflığı olan aşkını yollarken, daha da güçlü olacağını biliyordu. Bunu hesaplarken, sürekli isyan eden kalbini hep ötelemiş, onu dinlememek için her şeyi yapmıştı. Kalbinin sessizliği ona, seni öldüreceğim diyordu sanki... Deliren kalbi adamın gözden kaybolmasıyla susmuş, karanlıklara kapanmıştı. Öyle bir geri dönecekti ki onu yerle bir edecekti. Bunu biliyordu bu kadın, kalbi susmuş olsada, şimdi her bir milimi onsuzluktan isyan ediyordu.
Çöktükleri yerler acılarını kazıdı. Gözyaşları silinmemek üzere döküldü betona. Acıları şırnağa dert oldu...
Karanlık çökerken adam gitmişti, bavulunu almış sevdiği kadını, çakalların ortasında bırakıp gitmişti. Arabasına binerken kadının gelipte onu durdurmasını o kadar beklemişti ki, yollarda kalan gözleri o kadar bekleyişten sonra, acının verdiği öfkeyle ağlamıştı. Adam bugün sevdiğini bırakırken, çok ağlamıştı. Çok ağlamış ve artık tükenmişti, yolları gözü görmüyordu. Sevdiği kadın kınalı saçlarıyla önünde, kapkara atıyla giderken, başka bir şey görmüyordu. Rüzgâr kınalı saçları savururken, kadının kapkara gözleri, gecenin bir yarısı adamın yolunu aydınlatıyordu. Omuzlarındaki yazması rüzgârda havalanıp duruyordu. Arada bir dönüp, o delici bakışlarıyla adama bakıyor, sonra tekrar önüne dönüyordu. Rüyaydı belki, ya da sadece hayal ama Roni asla inkâr etmeyecekti. Zijan'ın hayali ona gideceği yeri gösteriyordu. Yorgun düşmüş bedeni onu izlerken tüm kazalardan koruyordu. O kadın yanında yokken bile, onunlaydı.
Direksiyonu daha fazla sıkan adam, önündeki hayalin kendisini yönlendirmesine izin verdi. "Geleceğim gülüm, ölümle, dirimle geri geleceğim sana. Yeminim olsun sadece senin için nefes alacak bu biçare bedenim." Tekrar tekrar etti yeminini, dili kuruyana kadar tekrar etti. Kalbi kırıktı, yarımdı onsuz ama onun için yaşayacak olmak bile ona umut veriyordu. Sonunda dönecek, yine onun kokusunu duyacak olmak bile ona umut veriyordu. Yarım, belki de hiç olmayacak bir hayaldi. Dönecek ve onu bulamayacak olmak vardı. Kalbi sıkışırken, önündeki hayal ona bakmıştı. Dudakları acıyla gerilirken ona hafifçe gülümsemiş, "buradayım" demişti. Gözlerinden tekrar yaşlar akan adam, bu acılara nasıl dayanacağını bilmiyordu. Nereye gittiğini bile bilmiyordu...
"Sevgi acıdır gülüm. Sen vurdukça canımdan can gidiyor, ama bak yine dönüp dolanıp sana geliyorum. Gelmeyipte napayım, sokaklarda aşktan fakir gibi dolanayım mı?"
Kan dolan gözleri artık hiçbir şey görmüyordu. Önündeki hayal yok olmuş nereye gittiğini artık hiç bilmiyordu. Puslu gözlerle baktığı yol onun için neler düşünüyordu.
"Gönlüme batan acıya sen gönül yarası dedin ya, iyiki dedin. Ben adını koyamamıştım. Bir bıçak saplardım, bıçak yarası derdim."
Adam bitmişti artık. Adam bitikti, adam sevdasıyla bitmişti. Gönlünde kadını, gözünde yaşıyla kapamıştı gözlerini. Ellerini direksiyondan çekerken, tek düşündüğü artık, sadece anasıydı. Resimlerden görüpte, hayallerinde oynattığı kadın ona gülümsüyordu. Kollarını açmış onu kucaklamak için bekliyordu.
"Anam." Adam dudağında ki acı dolu gülüşle anasına seslendi. Bir yerden ayrılıp diğerine kavuşmak bu kadar zordu. İlk kez duyacağı koku, sarılma hissi onu nefessiz bıraktı. Anasız olmuyordu işte hep böyle yarım, korkak ve zavallı oluyordu. Anasının kokusunu bilmeden, bir kere sarılmadan ondan ayrılmak ne zordur, evlatlar için... Öksüz kalmak hayata kocaman bir sıfırla başlamaktır. Yetimde olunca artık hiç doğrulamazsın hayatta. Bir sevdaya tutunursun da, oda imkansız olur. Bu hayata sıfırla başlarken yanında binlerce sıfırla ölürsün. Bu hayat insana bir şey vermez, olanı alır. Olur gibi olanla da canını yakarda durur.
Hayata sıfır eklemek kolaydır. Önemli olan hayat sana ne kadar sıfır versede sen onu bir kere bile olsa mağlup edebilmendir. Onu öyle şaşırt ki, sussun, çekilsin, kapasın çenesini senin kendin için yazdığın hayatı, izlesin...
Bu adamın hayatı o kadar sıfır doluydu ki ne olursa olsun sonu kötü olacak biliyordu. Biliyordu o kadın ona gelmeyecek, hayat ona yine olur gibi yapacaktı. Biraz bile olacağını bilse, geri dönerdi. Ama bu hayata inanmıyordu. Sildi gözyaşlarını o kadar sert sildi ki akmadı bir daha yaşları. Gidiyordu... Döneceğim demişti, geri geleceksin dedi o kadın. Onun için dönmeliydi. Sonu kötü bile olsa o kadına dönecekti. O da onu oralar da öksüz gibi, yetim gibi bırakamazdı. Ruhu, kalbi her bir düşüncesi onun avuçlarındaydı. O izin vermeden ölemezdi, o izin vermeden unutamaz, gidemezdi. Kendisi istese kalbi gelmezdi ki... O kadını o odada bırakırken, avuçlarına kalbini de bırakmıştı.
Araba savrulurken geç kalmıştı. Direksiyona uzanan kolları acı içinde bedeniyle birlikte savrulurken, ölmekten korktu. O kadını bırakıp gitmekten, onu tek bırakmaktan korktu. Sesi dağlara kadar ulaşırken haykırdı "hayır" diye. Şimdi değil, şimdi olamazdı. Böyle bir anda gitmek sevda değildi. Onu bir kere daha görmeden, koklamadan böyle ölmek olmazdı. Araba düştüğü dağ eteğinde bir kâğıt gibi buruşmuştu. İçinde kalan adam bilincini kaybederken sadece anasının açtığı kollarıyla onu beklediģini gördü. Gözleri kapandıktan sonra, bir ses yayıldı etrafa. Yeni pişmiş bir kekin kokusu gibi huzur verdi etrafa, bir az önce arabadan korkan her şey bu sesle sakinleşmişti. Bir ölünün ardından okunan son mektup gibiydi. Son aşk itirafı, son veda...
"Gitti bir sevda daha, ölüm son değildi. Bu dünya acımasız olsa da, bir sevda için ne kadar can yanarsa yansın, ölen olsun, kaçan olsun sevda sevda iken kimseye söz düşmez. Bir kadın için, bir adam kendinden vazgeçerse... Bir insanlıkta onunla ölürdü.... Unutma ey insanoğlu... Bir kadın insandır, ve her erkek insanoğludur. İnsanoğlu, can verir, kendine can verenler için..."
Uçsuz bucaksız bir köşede can çekişen adam ve onun nefessiz kalışıyla durduğu avlu da yere yığılan kadın. Onun alamadığı nefesi alamayan kadın düştüğü yerde çırpındı... Eli boğazı ve kalbi arasında gidip gelirken gecenin bir karanlığında onu izleyen karanlığa haykırdı.
"Roniiim..."
................
Yine yazarken deli gibi ağladım ben. Herkese iyi geceler..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zijan Hanım (Güçlü Kadınlar S. 1) ..TAMAMLANDI..
Novela Juvenil********** LÜTFEN KİTABINIZIN REKLAMINI YORUMLARDA YAPIN.********** Ben Zijan, kalbi kara , taş olmuş kadın, umudunu bir resme bağlamış kadın, günaha bulanmış kadın, sevdası uğruna ölen kadın, evladını kaybeden kadın, ben o kadınım, eti lime lim...