🌿 2. BÖLÜM ( TELAŞ ) 🌿

31.1K 1.7K 200
                                    


Aynı gün hem Müştak'a hem de Mümteni'ye bölüm eklemek mi?
Valla bu ara aştım kendimi bence. Ehehehe 😅
Yeni hikaye hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim! Hepinize iyi okumalar canlar! ❤️

Kendisini toparlamak adına önündeki sudan birkaç yudum aldı Hafsa.
Fatih'in erkekler konusundaki tavrı genel olarak böyleydi zaten. Ama o yine de heyecana kapılmasına engel olamıyordu. Şimdiye kadar ismi hiçbir erkekle anılmamasına rağmen, Fatih ara ara uyarırdı onu. Rahatsız eden biri olduğunda mutlaka haber vermesini, soranlara tek çocuk değil; bir ağabeyi olduğunu söylemesini tembihlerdi. Kendince koruma şekliydi bu. Ama bilmeden en çok o yaralıyordu kızı, ağabey kelimesine her bastırışında eve gidip saatlerce ağlıyordu Hafsa.

Genç kız yine oturduğu yerde düşüncelere dalıp gitmişken, annesi ve Ümmügülsüm teyzesi fırındaki balıklara bakmak üzere ayaklandı. Beyler de galeri hakkında konuşmaya başlayınca, sıkıntıyla göz attı bahçeye. Bir süre çekirgelerin sesini dinledikten sonra kalktı yerinden. En azından yavaş yavaş tabakları taşımaya başlayabilirdi.

Mutfaktan sayılarına göre tabak, kaşık ve çatal çıkarıp bahçedeki masaya götürdü. Bardakları ve hazır olan mezeleri de götürdüğünde her şey tamamlanmıştı. Birkaç dakika içinde annesinin pişmiş balıkları getirmesinden sonra eski yerlerine yerleşip yemeklerine başladılar.

Kısa süre sonra teyzesinin açtığı konu ile çatalındaki domatesi ağzına atıp bakışlarını kadına dikti.
"Hayri bey, diyorum ki şöyle hep beraber bir kaplıcalara mı gitsek? Bu sene gitmedik ağrılarım çoğaldı vallahi." diyen Gülsüm hanım bir yandan da sözlerini desteklercesine dizlerini ovalıyordu.

Genç kız ağzındaki domatesi çiğnerken, duydukları ile mızmızca yumdu gözlerini.
İşte yine başlıyorlardı...
Yıllardır belirli bir ayda düzenli olarak kaplıcaya gidiyordu aileleri. Hafsa onların gidip kafa dağıtmalarına sevinse de, kendisi için üzülmeden edemiyordu. Zira ailesinin birkaç günlük kaplıca tatilinden dolayı dayısına gitmek zorunda kalıyordu. Ki bu, evinden başka hiçbir yerde rahat edemeyen onun için işkence gibi bir durumdu. Kaldı ki üç günlüğüne kıyafetlerini ve kitaplarını başka bir eve taşımak da yeterince zordu. Diğer bir neden ise dayısının pekte anlayışlı bir adam olmayışıydı. Fakat bu şehirde başka akrabaları olmadığı için her seferinde ona mecbur kalıyordu.

İçin için ağlarken çaprazında oturan Fatih'e kaydı gözleri. Oldukça pervasız bir şekilde yemeğini yemeye devam ediyordu. Yerdi tabi! Onun için sıkıntı yoktu ki! Hafsa gibi evinden olmuyordu! Aksine villada tek başına gününü gün ediyor bile olabilirdi!
Hırsla balığından bir parça daha alıp ağzına attı.

Hayri bey karısının isteğine memnuniyetle başını salladı. Kaplıcaları hanımı gibi o da çok seviyordu.
"Olur, gidelim." dedi hevesle. Bakışlarına Fatih ve Hafsa takılınca kaşlarıyla onları işaret etti. "Ama bu sefer çocuklar da gelsinler bizimle."

İkili bu teklif karşısında aynı anda atıldılar.
Fatih "İşleri bırakamam." derken, Hafsa'da kendi bahanesine sığınarak "Sınavlarım yaklaşıyor!" diye üstünkörü bir cevap verdi.

Gençlerin acele yanıtlarına kısık bir kahkaha attı büyükler. Onların kaplıcalardan haz etmediklerini çok iyi biliyorlardı. Çocukken zorla birkaç kez yanlarında götürmüşlerdi. Ama büyüdüklerinden beri ikisi de şiddetle reddediyorlardı. Fatih uzun zamandır, Hafsa ise birkaç yıldır gitmiyordu.

Yemeğin devamında plan yapılıp yolculuk günü ayarlanınca oflayarak arkasına yaslandı genç kız. Çaresi yoktu artık, birkaç güne ailesi gidecekti ve o yine dayısına mecbur kalacaktı.

MÜMTENİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin