🌿 40. BÖLÜM ( DOĞU GELİNİ ) 🌿

27.1K 1.4K 704
                                    


Keyifli Okumalar. 💖

Bildiği tek tük sureler ile son rekatını da tamamladığında selam verdi Esra. Önündeki adam namazını önceden bitirmiş olmasına rağmen arkasına dönmemişti hiç. Minnet duydu genç kız. Şayet Yiğit dönüp ona baksaydı, dikkatinin dağılacağını biliyordu. Böylesi daha iyi hissettirmişti.
Bakışları kocasının ne ara seccadesinin yanına bıraktığını bilmediği tesbihe kaydı. Hiç düşünmeden aldı eline. Ne çekeceği hakkında bir fikri yoktu ama sanki eline aldığında her şeyi öğrenecekmiş gibi doludizgin ve sabırsızdı.

Yiğit duyduğu tesbih sesi ile gözlerini daldığı yerden ayırıp hareketlendi. Bedenini karısına çevirmeden önce nemli gözlerini baş ve işaret parmaklarıyla ovaladı. En son ne zaman böylesine bir sekinet hissetmişti kalbi hatırlamıyordu bile.
Bir adamın Dünya'daki en değerli ânının, eşi ile huzura durmak olduğunu bilseydi evlenmek için bu kadar geç kalır mıydı?
Ne yapar ne eder daha önce bulurdu Esra'yı...

Kehribarları asi kızına değdiğinde dudakları hafifçe kıvrıldı yukarıya. Bir babanın kızına olan bakışı gibi şefkat ve gurur doluydu gözleri. Gizlemiyordu bunu, Esra ona bu duyguları hissettirmişken gizlemekte istemiyordu zaten.

"Allah kabul etsin." dedi yüzündeki tebessümle. Mutfaktan gelen sesler dışında çıt çıkmıyordu odada.
Esra yerde olan bakışlarını kaldırmadı. Elinde tuttuğu tesbihte gezdirdi gözlerini. Tarifsiz bir mutluluk hakimdi vücuduna ve bunun sebebi bugün gerçekleşecek olan düğünü değildi.

Bir de utanıyordu tabi. Nedensizce kaldıramıyordu başını. Sevdiği adam da bunu farketmiş olacak ki, yerinden kalkıp yanına geldi.
Tam önüne oturduğunda bilerek dizlerini karısının dizlerine yasladı Yiğit. Bu temasın kızı ne denli bir heyecana sürükleyeceğini bilmiyordu.

Esra'nın tesbihteki bakışları, dizlerine değen dizlere çevrildiğinde yutkundu seslice. Yiğit ise her şey çok olağanmış, onlar her sabah bu şekilde namaz kılıyor ve sonrasında böylesine yakınlaşıyorlarmış gibi normal davranıyordu.

Genç adam parmaklarını karısının ellerine dokundurarak tesbihi kendi eline aldı. Sonrasında hangi zikirleri, nereye kadar çekmesi gerektiğini anlattı kısaca. Bitirdiğinde tekrar tesbihi karısının avuçlarına bıraktı. Tıpkı alırken olduğu gibi yine özellikle dokunmuştu yarine.

Ailelerin rızasını aldığından beri bir şeyler için fazlasıyla sabırsızdı zaten. Koruduğu duvarlarından çoğu yıkılmış, iradesi büyük bir darbe almıştı farkındaydı. Ama Esra'yı örtülü haliyle gördüğü andan itibaren duvar da kalmamıştı geride. Bu kız attığı koca adımla yerle bir etmişti iradesini.

Esra sevdiği adamın temasından sonra telaşla tesbihini çekmeye başladı. Aklını toplayamıyor olsa da dikkatle ve yavaşça çekti hepsini. Yiğit'in dizleri dizlerine değerken nasıl kendine gelebilirdi?!

Bitirdiğinde tesbihi avuçlarının içinde topladı. Başı hâla önünde, gözleri inatla sevdiği adamı bulmuyordu. Normalde böylesine utangaç bir kız değildi o.
Yiğit'in yakınlaşmaları her zaman midesini kıpır kıpır etmişti evet, ama gözlerine bakıyor diye çekinecek raddeyi geçmişlerdi çoktan. Şimdi bundan bile utanıyordu işte! Yaşadıkları an öylesine kıymetliydi ki, yanlış bir şey söylemek veya yapmaktan deli gibi korkuyordu. Oda bambaşka bir havaya bürünmüştü, kemiklerine kadar hissediyordu bunu.

Yiğit yüzüne bakmamakta ısrarcı olan karısının çenesini tuttu. Başını hafifçe eğip gözlerini görmeye çalışırken usulca araladı dudaklarını.

"Esra..."

Bir nefes sesi böldü konuşmasını. Kendi nefesiydi bu. Asi kızı karşısında örtüsüyle oturuyordu, nasıl iç çekmezdi? Rüya değildi bu, hayal değil; Esra az önce onun arkasında namaz kılmıştı.

MÜMTENİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin