🌿 30. BÖLÜM ( DAĞLAR KADAR ) 🌿

28.3K 1.5K 1.1K
                                    



Ben geldiiiim!
Hem dee upuzuuuuuuun bir bölüm ileee!
Tam tamına 8233 kelime! 🤩

Yorum ve mesajlarda size bölümün hemen geleceğini söylemiştim. Nitekim gelecekti de.
Ama birkaç aksilik nedeniyle bölüm neredeyse hazır olmasına rağmen tamamlayıp yükleyemedim. 😔
Bu yüzden gerçekten üzgünüm. Sözümde duramamış olmak bir hayli rahatsız etti beni...

Ama anlayışınıza sığınıyorum. Daha doğrusu beni anlayışla karşılayacağınızı biliyorum. 😍
Cansınız siz çünkü!
Bu platformun en bal okuyucularısınız.
Net! 🍯💛

Daha fazla uzatmadan iyi okumalar diliyorum güzeller.
Yorumlarınızı da yine merakla bekliyorum. Muhakkak fikirlerinizi benimle paylaşın olur mu? Paylaşın ki, kitabım hakkında ne düşündüğünüzü bileyim... 💕

Hatam var ise affola...

Bölüm şarkısı: Ayfer Vardar-Gide Gide Bir Söğüde Dayandım.

...

Fatih'in gidişinin ardından dolan gözlerini yok sayıp elindeki tabağı yıkamaya devam etti Hafsa.
Dudaklarına da acı bir tebessüm konmuştu.
İnanmayan, inanamayan bir tebessüm...
Yok.
Yapmazdı.
Onun Fatih'i böyle bir şey yapmazdı. Yanlış anlıyordu. Belli ki kızın biri takılmıştı peşine. Öyle ya, yakışıklı adamdı onun kocası. Ama bir o kadar da sadıktı. Yapmaz.
Yapmazdı.
Yapmazdı değil mi?

Tırnaklarını avuçlarına batırdı. Hemen yanındaki Gülsüm annesinden saklamak istedi perişanlığını.
Eğer...
Eğer Fatih böyle bir şey yapıyorsa; o zaman bu kadın da tıpkı onun gibi yerle bir olurdu, biliyordu.

Dakikalardır yıkadığı tabak gürültüyle yere düştü birden. Ellerinden kayıp etrafa dağılan parçalarla irkildi. Bu ses kendisine getirdi onu. Bir şeyleri kabullenmek istemeyen tarafına ağır bir darbe indirdi. Neyin pollyannacılığını yapıyordu hâla?
Adam gözlerinin içine baka baka gelmeyeceğim demişti işte.
Gelmeyeceğim...

Gelmeyecek, çünkü biri var.
Bekleyen, evlendiğini bilen ve ona rağmen kabul eden biri.

Dudaklarını kanatacak derecede dişlemesine rağmen tutamadı kendisini. Olduğu yere çöktü. Bir hıçkırık koptu boğazından.
Beyninde tek bir cümle yankılanıyordu şimdi.
Fatih...
Fatih'i onu aldatıyordu!

Artık haykıra haykıra ağlıyordu.
Bu...bu çok ağırdı.
Onun omuzları bu yükü taşıyamazdı ki.

Gülsüm hanım kırılan tabağın ardından olduğu yere çömelen gelinine şaşkınlıkla baktı. Hızla yanına eğildi.

"Hafsa? Bir şey olmaz kızım! Tabak sadece..."

Ne bilsindi kadın gelininin asıl derdini. Böyle bir şey aklının ucundan dahi geçmezdi ki. Bu çocukların birbirlerine olan sevdaları gözlerinden okunurken, nereden bilebilirdi?

Hafsa duymadı annesini.
Uzanıp ellerini destek almak istercesine tezgaha dayadı.
Büyük yıkımlara sebebiyet verecek hesaplaşmalardaydı içi. Kafasını hızla sağa sola salladı. Hâla içinde bir yerlerde Fatih'in ona bunu yapmayacağını söyleyen bir taraf vardı. Duymamak istercesine tıkadı kulaklarını.
Hâla neyi konduramıyordu?
Melek değildi ya bu adam!
Nefis taşımıyor değildi ya!

Kabul etmeyecekti.
Fatih'i bundan sonra görmeyecek, sesini bile duymayacaktı.
Aksini kaldıramazdı zaten.
Artık onu düşünmek bile kalbini paramparça etmeye yetiyordu.
Ne garip...
Daha iki saat önce, sadece ismiyle bile midesinde kelebekler uçuran adam, şimdi her şeyiyle azap gibi geliyordu ona.

MÜMTENİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin