🌿 17. BÖLÜM ( GÜL MESELESİ ) 🌿

33.1K 1.7K 1.3K
                                    


...

"Velhasılı Allah'ın emriyle Hafsa'yı küçük oğluna istedi işte."

"Öyle saçma şey mi olurmuş amca!"

diyerek ayağa fırladı Fatih. Gürleyişi evde yankılanırken, mutfaktaki kadınlar da merakla koşturmuştu salona. Hayri bey bir şey olmadığına ikna edip onları tekrar mutfağa yolladığında, Fatih volta atıyordu ortada.

Aklı ermiyordu adamın olanlara! Daha az evvel heyecandan yerinde duramazken, şimdi yine duramıyordu. Ama bu sefer ki heyecan değil, saf bir öfkedendi.
Katlanamazdı! Böyle bir lafın ortada dolanmasına bile katlanamazdı!
Hafsa onundu ve herifin birinin adıyla, adını dahi geçirtmezdi!

Hanımların salondan ayrılması ile ellerini dizlerine koyarak konuştu Salih bey.

"Ben de öyle dedim Fatih'im. Olur mu öyle şey dedim ama çok ısrarcılar."

Fatih hızlı adımlarla amcasının karşısına oturdu tekrar. Madem bu konu açılmıştı, o zaman o da daha fazla susmayacaktı.
Kararlılıkla araladı dudaklarını. Belkide şimdiye kadar ki en ciddi haline bürünmüştü. O alaycı Fatih'ten geriye yeli bile kalmamıştı.

"Amca biz Hafsa ile-"

"Öhö öhö!" diyerek böldü oğlunun sözünü Hayri bey. Aynı zamanda da uyarıcı bakışlarını gönderiyordu. Böyle dan diye söylenilir miydi? Her şeyin bir yolu, yordamı vardı!

Fatih ateş saçan gözlerini sinirle kapatıp açtı. Susması için verilen mesajı almıştı. Nasıl susacaktı Allah aşkına! Hafsa'ya görücü vardı! Kimse isteyemezdi onun Hafsa'sını ulan! Dağıtırdı! Sivas'ı İstanbul'a katar, ikisini birden dağıtırdı!

Hayri bey yaşının verdiği olgunlukla mülayimce girdi söze. O da rahatsız olmuştu elbet, ama oğlu gibi çığrından çıkmamıştı.

"Sen ne dedin peki Salih?"

"Ne diyeceğim Hayri? Hayır dedim tabi ki. Benim kızım daha evlilik için küçük. Hem okulu da bitmedi. İzin vermem böyle bir şeye."

Salih beyin net konuşmasından sonra baba oğulun gözleri birbirine döndü. İkisi de bu sözlerle daha bir çıkmaza girmişlerdi.
Salih bey derin bir soluk verdikten sonra anlatmaya devam etti.

"Hafta sonuna geleceğiz dediler. Misafir işte, gelme diyemedim. Kızımı vermeyeceğimi söyledim ama. Artık gerisini kendileri bilirler."

Fatih sinirden kıpkırmızı kesilmişti. Bir de o velet Hafsa'sını görmeye mi gelecekti! Beklesin gelirdi!

"Madem hayır dedin, niye geliyor amca bunlar?!" dedi adeta tıslar gibi.

"Dedim ya Fatih'im. Ziyaret için işte. Bir görüşsünler diye çok ısrar ettiler. Ben hayır deyince de İstanbul'a gelmek istediklerini söylediler. Biliyorlar tabi bizde misafire gelme denmeyeceğini."

Yumruklarını sıktı genç adam. Bir şeyleri parçalama isteğiyle doluydu içi. Nitekim yanında ihtiyarlar olmasa yapardı da. Büyüğe saygı engel oluyordu şimdilik.
Tarif edilemez bir his dolaşıyordu kanında. Kıskançlığı tüm zerrelerinde hissediyordu. Gözünün biri devamlı seğiriyor, dişleri sıkılmaktan sızlıyordu.
İzin vermezdi. Onun adı da Fatih ise, Hafsa'yı o herifin yakınına değil, göz hizasına bile getirmezdi!
Buraya mı gelmek istiyordu!
O zaman gelecekti!
Gelecekti ve kimin yarine talip olduğunu bizzat görecekti! 

Bir bardak daha çay içtikten sonra ayaklandı Salih beyler. Yol yorgunu oldukları için erken kalkmışlardı bu sefer.
Her şeyden habersiz Hafsa; gitmeden önce kapıda Fatih'in fazlaca gerilmiş ifadesini görünce, şaşırdı bir hayli. İçine de amansız bir korku yerleşmişti.
Babası olumsuz bir yanıt vermiş olabilir miydi?

MÜMTENİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin