Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınnn. Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar❤️...
•Park Roseanne•
Kapıyı anahtarımla yavaşça açıp içeri girdiğimde yüzümü buruşturdum. Saat 9'u biraz geçiyordu.
Kısacası, geç kalmıştım.
Jennie'yle muhabbetimiz uzayıp gitmişti. Alışveriş merkezinden çıktığımızda saat yedi buçuğa geliyordu ve Jennie'yi kuaföre bıraktıktan hemen sonra evin yolunu tutmuştum ancak o kadar çok trafik vardı ki anca gelebilmiştim. Direksiyonu tutmaktan parmaklarım ağrıyordu.
Elindeki bir sürahi su ile mutfaktan çıkan Bayan Gil bana gülümsedi.
" Salondalar." Kısa bir teşekkür ettikten sonra çantamı kenara bırakarak içeri, salona adımladım.
Babamdan yiyeceğim azarı az çok tahmin edebiliyordum.
Geç kalmamdan nefret ederdi ve ben daima geç kalırdım.Salona girmek için iki basamak merdivenden indiğimde topuklu ayakkabılarımın sesi salonun mermer zemininde yankılanıyordu.
Annem babam ve ablam Jisoo, gri koltukların üzerinde oturuyorlardı. Adımlarımı hızlandırarak yanlarına vardığımda babam başını kaldırarak bana baktıktan sonra saatini kontrol etti.
" 8 demiştim Roseanne." Derin bir nefes verdim. Ne zaman sinirlense bana Roseanne derdi.
" Üzgünüm, trafik-" bakışlarım karşı koltukta başı eğik bir şekilde oturan Jisoo'ya kaydığında gözlerimi kırpıştırdım.
Canımdan öte sevdiğim ablam Jisoo, elinde sıkıca tuttuğu peçeteyle arada bir gözlerini siliyor, burnunu çekiyor ama asla ve asla başını kaldırıp da bana bakmıyordu.
Yanına ilerleyip oturduğumda sıkıca omuzlarından tutup onu kendime çektim. Burnunu boyun girintime soktuğunda omuzları sessizce sarsılmaya başlamıştı.
Biri mi ölüyordu?
Sorgulayan bakışlarımı anneme ve babama çevirdiğimde annemin yutkunduğunu gördüm.
" Jisoo, daha fazla ağlama lütfen." Babamın sesi az öncekine göre oldukça yumuşaktı.
Jisoo hiddetle başını kaldırıp babama baktığında kaşlarımı havaya kaldırdım.
" Beni ağlatan sensin!" Sesi salonda yankılandığında gözlerimi kırpıştırdım. O sırada tekrar anneme baktığımda karışmamam için kaşlarını kaldırdığını gördüm. Neler döndüğünü bilmiyordum ancak sormaya da korkuyordum.
Jisoo oldukça nadir ağlayan biriydi ve şimdi onu böyle omuzları sarsılırken görmek, benim için ölüme bedeldi.
" Neler olduğunu biri bana anlatacak mı?" Babam oturduğu koltuktan kalkarak kenarda duran su bardağını eline aldı ve ardından ekledi:
" Jisoo evleniyor, olan bu." Bunu duymasıyla Jisoo'nun omuzları daha da sarsılırken ağzım şaşkınlıkla açıldı.
Ailem, Jisoo'nun bir erkek arkadaşı olduğunu bilmiyordu. Bunu söylememeyi Jisoo tercih etmişti çünkü Seokjin babamın isteyeceği türden bir damat değildi. Bunu ben de, Jisoo da, Seokjin de çok iyi biliyorduk o yüzden her daim bu konuda ağzımızı kapalı tutmayı tercih etmiştik.
Babamın Jisoo'ya layık göreceği bir damat holding sahibi, sosyetede yer edinmiş biri olmalıydı oysa ki Seokjin kendi kafesini işleten, hatrı sayılır para kazanan ancak sosyetede adı hiç geçmeyen biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
marriage story | rosékook ✓
Fanfiction•tamamlandı• Park Roseanne, ablası için Jeon Jungkook'la evlenmeyi kabul etmişti. rosékook 300320 #1 at rosekook, unknown history #2 at fanfiction and bts, unknown history #3 at jungkook, unknown history