2 gün sonra saat: 19:30Zümra'dan...
Gelmelerine çok az bir zaman kalmıştı. Bütün hazırlıkları yaptık.Geriye benim için en önemli şey; benim hazırlanmam kalmıştı.
Gülsüm annemle birlikte içimiz kıpır kıpır ahşap merdivenleri çıkmaya başladık.
Birgün önce aldığım mürdüm rengi elbisemi üzerime geçirdikten sonra, fildişi baş örtümü taktım, aynı renkte ayakkabılarımlada bayağı yakışmıştı. Ben bütün bunları yaparken iki afacan Tuğçe ve Şura ayna karşısında birbirlerine poz veriyorlardı.
Çok sade bir makyaj yapıp misafirlerimizi beklemek üzere kızlarıda yanıma alarak aşağı indim.
Mutfakta Kübra ile birlikte çayı demlerken dışarıda misafirlerimizi bekleyen Korhan babam açık olan kapıdan içeri doğru seslendi.
" Geldiler hanımlar ! "
' Allahım çok şükür. Dur bakalım Rahman ne durumda ' diyerek büyük bir merakla kapıya yöneldim.
Abdullah babamı gördüğümde bacaklarım titremeye başlamıştı bile. Ellerim birbirine kenetlenmiş çıtlamayan parmaklarımı habire çıtlatmaya çalışıyordum. Müstakbel kayınbederimin arkasından Fatıma annem sımsıcak bakışlarıyla bana bakakaldı. Peşlerinden Koray, annesi, babası ve kız kardeşleri geldi.
İşte göründü sonunda gönlümün güneşi.
' Yok ya... Bu kadarda olmaz ! ' denilecek bir varlık vardı karşımda.
Siyah takım elbisenin içine beyaz gömlek, daha bir koyu gösteriyordu o gece karası gözlerini. İlk defa takım elbisenin içinde görüyordum onu. Herkes içeri geçmiş dışarda sadece o kalmıştı.
' Allahım düşmeyeyim ne olur ! '
Ben gözlerimi hiç çekmeden ona bakmayı tercih ederken, o ise karşımda ferahlatan gülümsemesiyle büyük bir çiçek demeti uzatıyordu. Kübra'nın dürtmesi ile kendime gelip Rahman'ın önüne set olan vücudumu çekip kapıdan geçmesine izin verdim. Geçtikten sonra kızların gülücükleri arasında geniş omuzlarına ve endamına arkasından bakakaldım.
' Rezil ettin beni be adam ! '
Beni kendime getiren yine gıcıkça gülmesi ile Kübra olmuştu.
" Hadi Zümra önce ağzını sonra kapıyı kapat gel."
Beni bu mutlu günümde yanlız bırakmamış canım kardeşim ama sürekli iğneleyici sözleri vardı. Olsun yinede çok memnundum yanımda olmasından.
İçerde kısa bir hoş sohbetten sonra yemeğe geçtik.
Korhan babam yemeğe başlamadan önce;
" Eee Mert yok mu ? Neden gelmedi, burada görev yapıyordu bildiğim kadarıyla."
Abdullah babam;
" O Urfa Viranşehire gitti aniden görev çıktı." dediği ile Korhan babam birden öksürmeye başladı.
Rahman ayağa kalkıp sırtına vurarak rahatlatmaya çalışıyordu.
Zorla nefesini topladıktan sonra Rahman'ı eli ile engelleyip;
"Korkma korkma kızı vermeden ölmem. " diye fısıldadığını duydum. Babam'ın bunu söylemesi ikisinin ve benim gülmemize neden olmuştu.
Yemekler yendi çaylar içildi.
Ben, Kübra ve Koray'ın iki kız kardeşi Songül ile Şengül kahveleri yapmak için mutfağa geçtik.
Kübra hayranlık akan bakışları ile gözlerime bakıp;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA MUHAFIZLAR
General FictionM.S 680 yılında 'Börü Budun' ismi ile doğdular. Kutluk Kağan tarafından kurulan, Devlet'in zor günlerine destek çıkan, Devlet yıkıp Devlet kuran Aksakallılar'ın önderliğinde, Türk-İslam toprakları ve milleti uğruna ailesinden koparılıp ölüm makinası...