02 Ocak 2012 Azerbaycan / Gence
Korhan Yarbay'dan...
Profesör ve eşinin naaşlarını dün sabah heyet tarafından gönderilen ekibe teslim etmiştik.
" Canımız istemiyor ! " deyip ne kadar ısrar etsek de Behruz amca kahvaltı için hazırladıklarını getirirken; salona her giriş çıkışında ' Bir gülüş, bir tebessüm görürüm ' umundu ile Kurtların yüzüne bakıyordu.
Ömer hâla kendini suçlarken, Timin tamamı parçalanmış durumdaydı. Ne kadar konuşacak şey bulamasam da konuşmak zorundaydım.
' Bu çocukları toparlamak senin boynunun borcu Korhan. Kalk ve işini yap. '
Derin bir nefes alıp başımı kaldırdım.
" Şimdi çocuklar ! " dememle daldıkları düşüncelerden sıçrayıp, zorlada olsa başlarını kaldırarak dinlemeye başladılar.
" Size hiç saklama dan düşüncelerimi söyleyeceğim. Biliyorum sizi alıp getirdiğim için bana kızgınsınız. O alevler o gününün akşamına belki söner belki sönmezdi. Bunu siz de gayet iyi biliyorsunuz ki orada beklemenin bize faydadan çok zararı olurdu. Oraya gelmeleri uzun sürmeyecekti. Ben sizide riske atamazdım çocuklar. 10 yaşınız dan bu yana ölümün sizin kardeşiniz olduğunu aşılamaya çalıştım. Ama maalesef bunun acısını görmeden kabullenemiyoruz." hepsi gözlerini kaçırıp, dişlerini kenetlemiş beni dinliyordu.
"Alevler dindiğinde onları bulsak bile..."
Düşünmeden söylediğim bu söz boğazımda bir yumru'nun oluşmasına sebep olmuştu. Devamını düşündükçe yumru büyüyor, nefes aldırmayacak hâle geliyordu.
Gözlerim yanmaya başlamıştı ama devam etmeliydim. Bütün metanetimi koruyup, karşımdaki benzersiz askerleri ayağa kaldırmalıydım. Onlara yıkılmak, boyunlarını bükmek yakışmıyordu.
Zorla da olsa yutkunduktan sonra devam ettim.
"Onları teşhis edemezdik ! " dediğim anda Koray'ın başı üzerindeki ağırlığı daha fazla taşıyamayarak tekrar yere eğildi.
İçin için, sessiz sessiz ağlıyordu. Kalbinin var gücü ile attığı sessiz çığlığı buradan duyabiliyordum. Orhan, Burak ve nice şehitlerimiz de başıma gelen o duygu yine gün yüzüne çıkmıştı.
Bora, Sinan, Samed, Kenan hepsi aynıydı. Ama Ömer ile Koray ? Onların durumu diğerlerine göre daha vahimdi.
Ömer kendini suçluyor; Koray ise Oğuz ve kendini bildi bileli arkadaşı, canı, yoldaşı, sırdaşı olan Rahman'a ağlıyordu.
"Fatiha okuyacağımız bir mezarları bile olmayacak baba. " bu söz, göz yaşları halıya damlayan Koray dan gelmişti.
İşte !
Ne kadar sabretsemde o sessiz çığlığa başlama düdüğünü çalan bu cümle olmuştu.
'Söyleme lan böyle söyleme benimde canım, evladım onlar, sizi ayakta tutmak için ağlayamayan bir adama kurma bu cümleyi. Taşmıyım ben serseri, taş mı ? '
Burnumdan derin bir nefes alıp, dudağımın iç kısmını parçalarcasına ısırdım.
" Biliyorum evlat; sen oku varsın mezarları olmasın. Rabbim duysun kabul eder." dedikten sonra istemeden de olsa asıl kabul edemeyecekleri şeyi söyledim.
" Burada kalmamız Behruz amca içinde bizim içinde tehlikeli. Biran önce Yuvaya dönmeliyiz" Koray aniden başını kaldırıp inanamayan gözlerle baktı.
" Onları burada bırakıp mı ? "
' Evet ' dediğim anda Koray'ın dahada hiddetleneceğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA MUHAFIZLAR
Ficción GeneralM.S 680 yılında 'Börü Budun' ismi ile doğdular. Kutluk Kağan tarafından kurulan, Devlet'in zor günlerine destek çıkan, Devlet yıkıp Devlet kuran Aksakallılar'ın önderliğinde, Türk-İslam toprakları ve milleti uğruna ailesinden koparılıp ölüm makinası...