44. BÖLÜM YANSIMA

1K 132 61
                                    

Kürşad'dan...

Sonun'da ayaklarımız yere basmıştı. Akademi'nin ilk gününden bu yana helikoptere binmeyi hiçbir zaman hazetmemişimdir. Pervanelerin üzerimize mermi misali fırlattığı toz zerrecikleri yüzümüzü yalarken, helikopterin bize küfrettiği hissine kapılıyor, inadına uzaklaşmaya çalışıyordum.

Tozdan kurtulup, etrafımdaki yüksek dağları, keskin kayalıkları ve derin kanyonları gördüğümde şark görevimi geçirdiğim Hakkari-Yüksekova gelmişti aklıma. Bizim en iyi anılarımız dağda geçerdi. Oranın dostluğuda, sohbetide, yemeğide, suyuda farklı bir haz verirdi insana.

2000 rakımlı, Tunceli-Ovacık Özel Harekat üst bölgesine indiğimizde belki 6 yıldır yüzünü görmediğimiz, devremiz Salih karşılamıştı bizi. Daha Helikopter alçalmaya geçtiğinde tanımış, bir oraya bir buraya adımlamasından anlamıştım ne denli heyecanlı olduğunu.

Yavuz amir, ben, Ozan ve Mert geçici görev için gelmiştik. Bizim gelişimizdeki amaç Kara Muhafızlar'ı iyi tanımamızdı.

Karşımızdaki yirmi kişilik Aslanlara baktığımda gözlerinin hâla helikopterde olduğunu gördüm. Hareketlerindeki o heyecanada bakılırsa, Kara Muhafızları'da aynı helikopterde beklediklerini düşündüm.

Salih, Yavuz Amir'e ilereyip selam verdi.

" Komiser Salih Sarı..."

" Emniyet amiri, Yavuz Tatar. "

Yavuz Amir, Salih'in uzattığı elini sıkıca kavradı.

"Amirim hoşgeldiniz."

" Hoşgördük Aslan. "

Tek katlı, prefabrik tipi karakolun kapısını gösterip;

" Buyrun Amirim içeri geçelim. " dedikten sonra bize yöneldi.

İnsan yıllardır görmediği devresini bu dağ başında görünce, anasına babasına olan hasretini onun sıkı sıkıya saran kollarında dindirmeye çalışıyordu. Bazı insanlara " Devrem " sözcüğü basit gelsede, bu sıfat basite indirgenecek birşey değildi. Annen'in yerini baba, babanın yerini anne tutmaz şüphesiz. Anneni, babanı, kardeşini, eşini ve evladın; bütün bunları içinde barındıran tek kişi devrendir.

" Lan nerelerdesiniz oğlum bee ? " diyen Salih önden Mert'e sarıldı. Peşinden sağ kolunun altına Ozan'ı, sol kolunun altına beni alarak;

" Oğlum duygulandım lan. Vallahi helikopter sesini duyar duymaz kalbim pır pır etti. "

Salih'in iri bir yapısı vardı. 1.80 boy, kumral saçları, kalın kaşlarının altındaki gözlerini uzun kirpikler gölgeliyordu. Çıkık elmacık kemiklerinin soğuktan kavrulması Güneydoğu'nun bir cilvesiydi. Gözünü budaktan sakınmayan cesur yüreği bu adamda yer etmişti.

Yüzündeki soğuk kuruluğunu gördüğümde Hakkaride yüz derimizi soyduğumuz o zor günler geldi aklıma.

Hoş beş işine ara verip içeri geçtik. Yavuz Amir çantasını indirmiş, kolları havada gerilirken bizi gördü.

" Hiç girmeyelim içeri vaktimiz yok. Salih sen timini hazırla hemen çıkalım."

" Hazırlar zaten Amirim. Buyrun. " dediğinde Mert araya girdi.

" Amirim kızmazsanız birşey söyleyeceğim. "

" Neden kızayım oğlum söyle. "

Mert elini kirli sakalına atıp bir müddet düşündü.

" Amirim bugün bizi ustasız bıraksanız. Yani siz gelmeyin, operasyonu buradan takip edin. "

Yavuz baba, gelen bu teklifin şaşkınlığıyla kaşlarını çatıp;

KARA MUHAFIZLAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin