Samed'den...Bora ve Rahman Amerikalı domuzlardan Ankara'dan Diyarbakıra gelen 4 kişilik grubun toplanacağı adresi aldıktan sonra acil yola koyulduk.
Gideceğimiz hücre evine 30 km kalmıştı. Ben, Rahman, Ömer, Sinan benim araçta, Oğuz, Kenan, Bora ise arkamızdaki araçta geliyorlardı.
Biliyorum ! Arkadaki aracında farklı olduğunu sanmıyorum ama Bizim araçta ölüm sessizliği vardı.
Sormadan edemeyeceğim. Normal değil mi bu ?
Kim öz kardeşiyle hiç bir gün bile ayrı kalmadan 10 yaşından 25 yaşına kadar aynı kaptan yemek yiyor, aynı yatakhanede yatıyor-kalkıyor, aynı işkenceyi-çileyi çekiyor ? Kim kardeşini anası, babası yerine koyupta ona sarılıp onda arıyor onların kokusunu, sevgisini, merhametini. Biz böyle kardeşiz, biz öz kardeşten daha öte bir kardeşiz.
Yaklaşık yarım saat sonra ev görünmüştü.
Ev şehrin en son evlerinden biriydi
Bir bağ evide diyebiliriz. Yaklaşık iki bin metrekarelik bir bahçenin ortasında, önünde balkon niyeti ile yapılmış sundurması olan üç yüz metre karelik bir kütük evdi. Evin etrafı bir buçuk metre duvar, duvarın üzeri ise iki buçuk metre bahçe teli ile çevriliydi. Evin sol sınır tarafı en karanlık olan yerdi. Oraya sızıp karanlığa gömüldük.Dışarda nöbet tutan sadece üç koruma görünüyordu. İçerdeki gülme sesleri bizim olduğumuz yere kadar uzanıyordu. Bunlar kendilerinden gayet emin ve rahattı.
Rahman bana dönüp;
" Samed, Oğuz benimle gelin. Ömer, Sinan, Kenan, Bora siz etrafı gözleyin nöbetçileri alınca açtığımız delikten sizde içeri dalın."
Tele yaklaştık, hucum yeleğimizdeki fonksiyonel çakıyı çıkartıp pense kısmı ile teli tek tek kesmeye başladık.
Bir kişi sığacak şekilde delik açtıktan sonra Rahman içeri süzüldü.
Nöbetçilere göz attığımda arkaları bize dönük bahçe içerisine koydukları "Yanayım mı- yanmayayım mı ? " diye nazlanan sokak lambasının altında kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Rahman'ın ardından içeri atladım.
Oğuz da atladıktan sonra üçümüz evin sol tarafındaki karanlık köşeye çöktük.
Nöbetçilerin biri kendi kendine gülüp yanındakini saçma muhabbetiyle esir almıştı. Diğer nöbetçi onların beş metre sollarındaydı. Belliki geveze olanın saçmalıklarından kaçmış, iki eli cebinde yerdeki ağaç parçası ile karşı duvarı kale hayal edip şut çekiyordu.
Rahman;
" Nöbetçiler arkasını bize tamamen döndüğünde ben ortadakini alıyorum. Oğuz sol, Samed sağ. "
Üçümüzde bıçakların keskin tarafını ellerimizin dış tarafına aldık.
Başımızla anladığımızı işaret ettikten sonra arkalarını döndüler ve aniden yerimizden sıçradık. Üçümüzde aynı hizada koşup aynı anda durduk ve aynı anda.
" Şişşt ! " dedik.
Bunun provasını eğitimlerde belki yüzlerce kez yapmıştık.
Şok bir şekilde bize dönen nöbetçilere yumruk atar gibi elimizin dış tarafını boğazlarına salladık. Üçüde ne olduğunu anlamadan, gözlerini gözlerimizde sabitleyip dizlerinin üzerlerine çöktüler. Atar damarlarından attıran kan kahverengi toprağı siyaha bürümüştü.
Üçüde yere düşmeden koltuk altlarından tutup koşmaya başladık. Atıldığımız yere, evin sol tarafında ki karanlığa sürükledik.
Üç ahşap basamağı sessizce çıktıktan sonra sundurmanın altına geçtik. Oğuz sundurmanın kütüklerle yapılmış korkuluğuna çıkarak. Sağ tarafımızdaki ki ışığı yanan camdan içeri baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA MUHAFIZLAR
Fiction généraleM.S 680 yılında 'Börü Budun' ismi ile doğdular. Kutluk Kağan tarafından kurulan, Devlet'in zor günlerine destek çıkan, Devlet yıkıp Devlet kuran Aksakallılar'ın önderliğinde, Türk-İslam toprakları ve milleti uğruna ailesinden koparılıp ölüm makinası...