leave or stay

4.2K 250 106
                                        

Hayatın bizi nereye götüreceğini bilememek, en mutlu anımızda bile birkaç saniye sonra ağlamak fazla can sıkıcı olsa da bence her şeyin eğlencesi buradaydı. Elimizde olan, sahip olduğumuz en ufak şey bile bizi terk edebilirdi, sadece insanlar değil, bir toka, bir kalem, kitap da.

Elimde olan şeylerin değerini kaybettikten sonra anlamamış olmayı dilerdim. Küçükken yıllar boyunca kullandığım günlüğümü taşınırken kaybetmiş, bu o zaman için önemli gelmemişti ama şimdi onu bile özlüyordum. O günlüğü kaybettiğim gün çocukluğumu, gençliğimi de kaybetmiştim ve bunun büyüyünce farkına varmıştım.

Annemin mektubu da o günlüğün içindeydi. "Olsun," demişti bana. "Sonuçta yanındayım. Sana tekrar bir mektup yazabilirim." O günü hatırlamak kanımı dondurdu. Verilen sözlerin bir önemi yoktu aslında. Yapılanlar önemliydi. Hayat bu kadar acımasızken bizim sözlerimiz uçup gidecek olan şeylerden ibaretti.

Öyle de olmuştu. Bu sözünün üstünden iki gün geçmişken ve 11. yaş günüme gelmişken annemi kaybetmiştim. Hâlâ kendimi suçluyor, acımın geçmesi için hiçbir şey yapamıyordum.

"Hazel, ağlama. Aynı pastanın daha güzelini kendimiz yapabiliriz. İki saate hazır olur bile." Gözlerimden küçük yaşlar dökülürken elimdeki ayıcığa sarılıyordum. "Aynısını yapamayız ki. İki katlıydı. Pastamı istiyorum. Anne, yerden toplayıp birleştiremez miyiz?"

İç çekerek gülümseyip üstündeki mutfak önlüğünü çıkardı. "Odana git hadi, üstünü giyin."

"Neden?"

"Pastanın aynısından bulacağız bebeğim."

"Gerçekten mi? Bulabilir miyiz?" Kocaman gülümseyerek gözümdeki yaşları sildim.

"Senin için her şeyi yaparım."

"Ama aldığımız pastanede bu pastadan bir tane vardı. Güzel olan şeylerden neden hep bir tane var?"

"Güzel olan şeylerden bir tane olabilir ama o pastaneden sadece bir tane yok. Çözüm için her zaman bir yol vardır, anlıyor musun?"

"Keşke senden de birkaç tane olsaydı."

Tavanı izlemeye dalmış ve aynı acıyı milyonuncu kez içimde hissetmiştim. Tek fark her defasında daha da katlanılmaz hale geliyor olmasıydı.

Üstümü giyip çıktıktan ve pastanın çok benzer bir tanesinden bulduktan sonra annemin bana aldığı koca balonların elimden uçmasıyla asla yapmamam gereken bir şeyi yapmıştım.

Arabalar hızla geçerken kendimi yola atmış ve annem beni koruma havliyle arkamdan koşmuşken istediğini yapmıştı.

Beni elbisemin sırt kısmından yakalayıp kaldırıma doğru ittirebilmiş ancak duyduğum keskin fren sesi hiçbir şeye yaramamıştı.

Şoförün suçu yoktu, annemin yoktu, 11 yaşımdaydım ve her şeyin sorumlusu bendim. Ölümün ne olduğuyla çok erken tanışmış, her zaman annem yerine ölen kişinin ben olmasını dilemiştim.

Dudaklarımdan acıyla bir inilti yükseldiğinde üstümdeki yorgana sıkıca sarıldım. Eğer yaşıyor olsaydı beni her şeyden korurdu. Çok savaşmış, beni büyütmek için çok çabalamıştı ama öyle erken gitmişti ki... Ve bunun tüm sorumluluğu benim üstümdeydi.

En sevdiğim kişinin benden kopmasının sebebi aptallığımdı. Her şey bir zincir gibi birbirini takip ediyordu. Aptal pasta için ağlamasaydım ve annemin daha güzelini yapma teklifini kabul etseydim bugün hâlâ benimleydi.

Onu hâlâ kalbimde hissediyordum ama acı daha fazlaydı. Bedenimin ve aklımın her bir yanını işgal ediyor, aldığım nefesi boğazıma tıkıyordu. Çok ağırdı. Katlanamıyordum.

common • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin