new guy

4.2K 248 103
                                        

Zayn ile o evde geçirdiğimiz iki gün boyunca itiraf etmek zor olsa bile eğlenmiş, kendimi rahat ve güvende hissetmiştim. Gülüyor, boya yapıyor, dizi izliyor ve daha birçok şey yapıyorduk. Normal şeylerden sohbet etmiş ve birbirimize saçma sapan birçok şey anlatmıştık.

İki gün hızlıca geçip eve geldiğimdeyse içimde yine aynı kasvet vardı. Ne yaptığıma, ona nasıl bu kadar samimi yaklaştığıma şaşırmış, umut verip vermediğimi düşünmüştüm.

Biliyordu.

En azından bildiğini umuyordum ki ona karşı bir şey hissetmem olanaksızdı. Bir kafede çalışıyor ve hayatımı tekdüze devam ettiriyordum. İleride hayatımın aşkıyla tanışacak, evlenecek, çocuk sahibi olacaktım. Zayn ile başka koşullarda tanışmış olsaydık eminim ki beni etkilerdi ama ben sevdiğim insanı her an kaybetme korkusuyla yaşamak istemiyordum. Beni güvende tutabileceğini söylüyordu, peki ya kendisi tehlikeden kaçabilecek miydi, tehlikenin bizzat kendisiyken?

İç çekerek masayı silmeye devam ederken yanıma Luna gelip elindeki tepsiyi ellerime tutuşturdu. "8. masaya, acil." Önlüğünü çıkartıp koşarak kafeden çıktığında onun için bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım, arkasından koşacaktım ki elimdeki tepsiyi anımsadım. Onu çıkınca arayabilirdim.

8. masaya doğru giderken elimdeki siparişlere baktım. Muzlu pasta ve portakal suyu. Bu ikiliye bayılır, hatta çoğu zaman çalışırken kaçamaklar yapıp yerdim.

"Favori ikilin galiba." Masaya ne zaman geldiğimi fark bile etmemiştim. Benimle konuşan çocuğa bakıp gülerek tepsidekileri masasına yerleştirdim, tahminen 25-26 yaşlarındaydı. Sarışındı ve doğruyu söylemek gerekirse çok yakışıklıydı. Sonra yanındaki küçük kıza kaydı gözlerim. Kendisinin aksine oldukça esmer ama gördüğüm en tatlı çocuklardandı.

"Evet," dedim. "Doğru bir karar yapmışsınız. Kafenin yaptığı en iyi şey muzlu pasta olabilir."

"Portakal suyunuzu da övüyordu." Dirseğiyle yanındaki kızı dürtünce pastasına saldırmış olan kız tatlı bir tebessüm etti.

"Teşekkür ederiz. Taze sıkılıyorlar."

Tepsimi alıp gitmem gerektiğini fark ettiğimde sebepsizce biraz daha sohbet etmek istiyordum ama hizmet etmem gerekiyordu, sohbet değil.

"Başka bir siparişiniz var mı?"

Yaka kartıma bakıp ismimi okudu. "Hayır, Hazel. Teşekkürler."

Arkamı dönüp gitmek üzereydim ki ismimi tekrar söylemesiyle duraksayıp geri döndüm. "Aslında..." diye geveledi. O da ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. "Şey alabilirim... Vişne suyu."

Gülümseyerek başımı sallayıp "Hemen getiriyorum." diyerek mutfağa doğru yürürken küçük kızın "Sen vişne sevmezsin bile Luke." dediğini duymuştum. Bu da kendimce gülmeme yol açıp elimde vişne suyuyla döndüğümde masaya bıraktım. Demek ismi Luke'tu ama duyduğumu belli etmemeliydim.

Yutkunarak önüne koyduğum büyük bardağı inceledi. "Yanlış mı getirdim?"

"Yok..." dedi.

"İçmiyorsunuz."

"İçeceğim."

"Pekâlâ."

"Bu arada," Elini bana uzattı. "İsmim Luke. Memnun oldum." Elini tutup sıkarken bildiği halde ismimle beraber memnun olduğumu söylemiştim. "Sanırım onu içmeyeceksiniz."

"O vişne suyu sevmez ki."

"Mel!" Yakarırcasına konuştuğunda Mel "Ne?" demiş ve ben kıkırdamıştım. "İsterseniz götürebilirim. İçmeyecekseniz yani."

common • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin