Kafeden ayrılalı yarım saat kadar olmuştu ve bu süredir kumlarda yürüyorduk. Havanın soğukluğu kemiklerimize kadar işlese de ayakkabılarımız elimizdeydi, dalgalar ayaklarımıza çarpıyor ve bir yandan rüzgar saçlarımızı savuruyordu. Rüzgar arkadan estiği için tutamları sürekli olarak önüne düşüyor, bu da sürekli sitem etmesini sağlıyordu ama gerçekten eğleniyorduk.
Zayn ile zaman geçirmenin en güzel yanı kolayca ayak uydurabiliyor olmasıydı. Sorgulamıyor, eğer eğlenecekse her şeyi yapmayı kabul ediyordu. İkimiz de hayatımızı planlara göre değil, ana göre yaşıyorduk ve bu konuda kafalarımızın uyuşması bence her şeyi kolaylaştırıyordu.
"Ne düşünüyorsun?" En az benim kadar dalgın bir şekilde kumları izleyerek yürüyordu. Düşünceli olduğu belliydi, acaba üç gün sonraki etkinliği kafasına takmış olabilir miydi?
"Olanları." Aldığım cevap kafamı karıştırıp benim aklımdaki ihtimali sildi.
"Hangi olanlar?"
"Bunca zamandır bana bir kez bile karşılık vermedin," derken benimle değil de daha çok kendiyle konuşuyor gibiydi. Susup devam etmesini bekledim. Bu konunun bir gün açılacağını zaten biliyordum ama doğrusu, benim de verecek cevabım yoktu. "Her şey nasıl bu kadar hızlı gelişti anlamadım. Sadece birkaç gün önce benden nefret ediyordun. Seni zorlamış gibi hissediyorum."
Olaylar oldukça garipti. Bugüne dek kendimi Zayn'den uzak tutmuş, ona duvarlar örmüş ve ne yaparsa yapsın gayesine ulaşmasına izin vermemiştim. Çekici biri olduğu gerçeğini hiç reddetmemiştim ama bir ilişki tip üstüne kurulamazdı. O tehlikeliydi ve benim aşka karşı güvenim zaten yokken nasıl bir ilişki yaşayabilirdik? Başına bir şey gelse toparlanamazdım. Korkmuş, etraftan duyduklarımla yetinmiş ve ondan uzak durmuştum.
Çabalamayı bir kez bile bırakmamış ve bana karşı nazikliğini yitirmemişti. Luke ile ettiğim flörtte dahi acısına şahit olduğum halde sadece izlemekle kalmıştı. Çevresine karşı acımasız biri olduğu doğruydu ama belki de tüm bu saygıyı bu şekilde kazanmıştı. İçinde bulunduğu dünyada etrafa kalpler, gülücükler saçmasını beklemek yanlıştı ne de olsa. Reza Pedra olaylarında beni güvende tutması, gerginliğini bana yansıtmaması... Ben yalnızca bir kadındım. Onlar için hiçbir şeydim, eminim Reza Pedra bana zarar vermeyi başarmış olsa Ronald ve Kadeem umursamazdı. Neyi umursayacaklardı ki? Sıradan bir ölüm.
Ancak Zayn onları da çiğnemiş, beni tek başıma bırakmamış ve yapması gerekenden fazlasını yapmıştı. Ona güvenmeyip Reza'nın sözüne inanmama, Marco'nun verdiği nottaki adrese gitmeme rağmen beni yine korumuştu.
Oraya gideceğimi biliyordu ve beni neredeyse bırakacaktı. O anı hatırlamamla göğsüme bir ağırlık çöktüğünde temiz okyanus havasını içime çektim. Gitmek istemediğimi söylediğim için mutluydum ve bir gram bile pişmanlık çekmiyordum. Zayn ile olmak doğru geliyordu, her ne olursa olsun.
"Kalmak istediğimi söyleyen bendim. Beni hiçbir şeye zorlamadın."
Yüzüme baktı. İfademden ne düşündüğümü çözebilirdi, insanları okumakta iyiydi. Zayn'den bir şey saklamak pek mümkün değildi.
"Bana karşı ne hissediyorsun?"
"Senden hoşlanıyorum."
Bu cevabı vermeyi ben de beklemiyordum ki söyledikten sonra onunla beraber ben de şaşkınlık içinde yürümeyi kestim. Öylece durmuş, birbirimize bakıyorduk. Yüzündeki mutluluk o an dünyaya bedeldi.
"Ve beni kendine aşık edeceğini de biliyorum." dedim ayakkabılarımı kumlara bırakıp boynuna sıkıca sarılırken. Burada kalmak istiyordum. Sonsuza kadar ona sarılmak ve güvenli kollarının belime sarıldığını hissetmek. Sıcaklığı benim her temel ihtiyacımı karşılıyordu.
"Pişman olmayacaksın." Saçlarımı öptüğünde omzunun arkasından etrafa bakıyordum. İleride gördüğüm bisikletler dikkatimi çekince bana çocukluğunu anlattığı günü anımsadım.
Çocukluğunu asla yaşayamadığını, bir bisiklete bile binemediğini söylemişti. Kendime verdiğim sözü tutmaya bir yerden başlamam gerekiyordu, değil mi? Yarım kalan çocukluğunu yaşamanın yaşı yoktu. Bir insan yirmisinde de çocuk olabilirdi, otuzunda da, altmışında da.
Biz beraber olduğumuz sürece içimizdeki çocuk kendini hep koruyacaktı zaten.
Ayakkabılarımın da, ayaklarımın da sırılsıklam olmasını umursamadan ayakkabılarımı giydim ondan ayrılıp.
"Giyin hadi, bir şey yapacağız."
O da ayakkabılarını giydiğinde heyecanla elinden tutup çekiştirmeye başladım. Yürüyüş yolundaki banklardan birine vardığımızda "Burada bekle." demiş ve başka bir şey daha söylemeden koşarak uzaklaşmıştım. Ben bisikletlere doğru giderken telefonu çalmıştı.
Biri yeşil diğeri mavi iki bisiklet kiraladıktan sonra aynı hızla yanına dönmüş ve yeşil bisikletin ziline basmıştım. Bakışları beni bulduğunda bir anlığına beş yaşında bir çocuğun karşımda belirdiğine yemin edebilirim. Heveslenmişti ve bu hevesi görmemek için aptal olmak gerekirdi.
"Bisiklet süreceğiz! Görünce dayanamadım."
Çocukluğuna hiç girmedim, acımış gibi bir imaj çizmek istemiyordum. Eğlenecektik sadece. Zayn'in de kendisini üzecek şeyler hatırlamasını istemiyordum.
"Sürmeyi bilmiyorum." Kalkıp yeşil bisiklete elini sürdüğünde maviye oturmuştum. "Dengeni koruyabileceğine eminim. Sağa sola sapmamaya çalış, gerisini halledeceksin. Ben de yıllar sonra ilk kez biniyorum. Düşersek beraber düşeceğiz."
Beni dinleyip bindikten sonra ben sürmeye başlamıştım. Omzumun üstünden ona baktığımda bisikleti sıkıca kavramış, dudakları hafif aralık ve kaşları çatık şekilde sürmeye çalışıyordu. Nihayet dengesini tam kurup sürebildiğinde yüzünde hırslı bir ifade belirdi.
Söylediğim gibi, içindeki çocuk hâlâ yaşıyordu.
Aramızdaki mesafeyi fark ettiğinde hızlandı. "Beni geçemezsin." Gülerek konuştuğumda "Hızlı olduğumu en iyi sen bilirsin." diyerek rüzgar gibi yanımdan geçmişti.
"Sen de altta kalmayı sevmediğimi hatırla."
Hızlanarak ona yetişmeye çalıştığımda pedallara daha da yüklendi.
"Eve ilk varan kazanır!"
"Bu iddianın bir sonucu olmalı." Kaybedeceğimi bilmeme rağmen konuştum.
"Zaten olacak."
***
Kendimi yorgun bir şekilde bisikletten kaldırıma attım. Ayakta duracak enerjim asla kalmamıştı, resmen bitmiştim ama benim aksime Zayn birkaç tur daha atabilir gibiydi.
"Ben kazandım." dedi kibirle.
"Ne istiyorsun?"
"Ama bugün Jackson'a gidecektik."
Aklımdan tamamen çıkmıştı. Bu yorgunlukla adım atmak bile zor geliyordu ama yine de Jackson için yerden kalktım.
Zayn, bisikletleri geri götürmesi için Jaspar'a verdikten sonra eve girmiş ve duş alıp giyinerek çıkmıştık. Arabadaki yerimizi aldığımızda "Hastanede mi?" diye sordum.
"Şehrin en boktan hastanelerinden birinde. Oradan çıkarıp düzgün bir yere yerleştirmeliyiz."
"Aurora?" Yardımımızı kabul etmeyecekti.
"Bizim yaptığımızı bilmeyecek."
Başımı onaylar anlamda salladım.
"İddia? Kazanmıştın."
Yüzündeki tehlikeli gülümseme ile yola odaklandığında tek kaşımı kaldırmıştım. Benden ne isteyeceğini gerçekten merak ediyordum.
Yüzümdeki şüpheli bakışı fark etmiş olmalı ki "Merak etme," dedi. "Yapmayı senin de sevdiğin bir şeyle bana güzel bir gece sunacaksın."
O an aklımdaki düşünce bulutları birer birer dağıldı ve tek bir şey kaldı.
Dans.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
common • zayn
FanfictionHer ne pahasına olursa olsun beni istiyordu ve o istediğini almanın bir yolunu hep bulmuştu.
