nobody to call

1.5K 99 24
                                    

Romantik bir akşam yemeği yemek istediği için ışıkları söndürüp mumları yakmış, içkilerimizi doldurmuş bir şekilde evinin terasındaydık. Mum ışığının arkasında parlayan yüzü çekiciydi.

Ve gittiği her yere beraberinde götürdüğü kokusu vardı elbette. Görünüşünün aksine odunsu bir koku değil, aksine insanı mayıştıran bir kokuydu. Vanilya... Yine de kendi kokusunu tercih ederdim.

Aslında yemeğimizi dışarıda yemeyi düşünmüştük ama hem başbaşa kalmak adına ev daha mantıklı gelmişti, hem de aniden başlayan bu sağanakta çıkmaya cesaret edememiştik. İkimiz de yağmuru sevsek bile delicesine yağan bu yağmura ilk kez denk geliyorduk.

Terasın manzarası çok güzeldi. Evinin yüksekte olmasından mütevellit, şehir tüm ışıkları ile parlıyor ve yıldızlar da aşağı kalmıyordu. Bu manzaraya rağmen gözlerimi bir an olsun Zayn'den çekememiştim.

"Yanımda kalmaya alıştın mı?"

Kendi evimde olduğumdan daha rahatım. "Alıştım."

"Kalmak istersen seni bırakmayacağımı biliyorsun. Ama işine ve evine geri dönmek istersen, seni tutmam."

"Bir işim kaldığını sanmıyorum. Çok uzun zaman oldu. Yerime birini bulmuşlardır bile."

"Koca şehirde tek bir kafe yok ya Hazel. İş bulana kadar benimle kalmaya devam et."

Teklifinin reddedilecek bir yanı yoktu. Luna ile konuşabilirdim, belki bana bir yer ayarlardı.

Aklıma bir anda Lennox düşünce önümdeki tavuk parçasıyla uğraşmayı kestim. Bir günümüz bile ayrı geçmezken şimdi o kadar uzun zamandır görüşmüyorduk ki, yüzünü unutacak hale gelmiştim. En kötü yanıysa bana ulaşmaya bile çalışmıyor olmasıydı. Aramıza yalanlar sokmuş, özür dilemeyi çok görmüştü.

En yakın arkadaşı kaybetmek böyle mi hissettiriyordu?

"Ne oldu?"

Sorusuyla kendime gelip yüzüne baktım. "Aklıma Lennox geldi."

"Sana değer veriyor."

"Seninle çalışıyordu ve benden bunu sakladı. Bu ne demek biliyor musun? Aramızda hiç gizli saklı olmazdı. Olmayacaktı da. Bunun sözünü vermiştik."

"Sana bahsetmiş olsaydı ondan da uzaklaşırdın."

"İstediğin bu değil miydi?" Elimdeki çatalı tabağa çarpacak şekilde bıraktım. Gözlerini kapatıp derin nefes alarak kendini dizginlemeye çalıştı. "Bana onu da elimden alacağını söylemiyor muydun? Onu defalarca kez dövmedin mi?"

"Beni hasta gibi yansıtma amına koyayım."

"Bunları yapan sendin Zayn. Çevremde tek bir kişi bıraktın mı? Yalnız kalmam seni mutlu etmedi mi?"

"Özür dilerim!" Bağırmasıyla önündeki tabağa elinin tersiyle vurması bir olmuştu. Yemek yere dağılırken gecemiz artık zehirden farksızdı. "Yaptığım yanlıştı, biliyorum ve düzeltmeye çalışıyorum. Bunu görmüyor musun? Çabaladığımı görmüyor musun Hazel? Her güzel anımızı sikip atacak mısın?"

"YANIMDA KİMSE KALMADI!"

Aynı anda ayağa kalktık. Hırsla ona adımlayıp gömleğinin yakalarını kavradım, yanaklarım ıslanmıştı. Ağlıyordum ama ıslaklığı hissetmesem fark etmeyecektim bile.

"Herkesi elimden aldın. Herkesi! Sana geldim, ne değişti? Beni dımdızlak bırakmak haricinde ne geçti eline?" Yakasını çekiştirerek ağlarken beni zapt etmek için uğraşıyordu, bu hareketlerim karşısında dehşete düşmüştü ama bileklerimi kavramayı başardı.

Delicesine ağlıyordum. "Bana bak." dediğini duydum ellerimi ikimizin arasında tutarken.

"Bana bak!" Daha yüksek çıkan sesi kendime gelmemi biraz olsun sağlamıştı. Gözlerine bakmak o kadar zordu ki, bakışlarımı kaçırdım. Tabii ki bu da bir kaçış olmamıştı.

Bileklerimi tek eliyle tutup diğer elini çeneme yerleştirdi. Sıkıca tutuyor, gözlerini kırpmıyordu bile.

"Kimseye bir şey yapmadım. Hiçbir arkadaşına yaklaşmadım. Ben senin yakınlarındaydım."

"Beni neden bıraktılar?"

"Onların korkaklığı yüzünden beni suçlayamazsın. Ben sana da zarar vermedim Hazel. Yanlışlarımın olduğunu biliyorum ve tekrarlanmayacaklarına yemin de ediyorum."

"Sana nasıl inanacağım?"

"Sözlerimi asla çiğnemem. Yalvarırım yapma böyle. Buraya kadar gelmişken kolayca silip atma. Ne sana ne de arkadaşlarına yaptım bir şey. Lennox'la aramızda geçenler daha çok kişiseldi. Başka bir işle yeniden başlayacaksın ve yanında olacağım. Ben gitmeyeceğim, buradayım."

Dudaklarımdan acı dolu bir inilti döküldüğünde ellerimi ve çenemi ondan kurtarıp sıkıca sarıldım. Yanağımın hemen yanındaki kalbi kaybetme korkusuyla çarpıyor, kolları beni sıkıca sarıyordu.

Onu seviyordum.

"Sen de beni bırakma. Lütfen."

Bir eli saçlarıma gidip şefkatle okşadı. "Benden kurtulmak kolay değil. Ne yaparsan yap, akşam yemeğimizi bile batırsan, burada olacağım."

"Dengesizim."

"Bu noktada uyuşuyoruz. Benim de normal olduğum söylenemez."

Gülerek daha sıkı sarıldım. "Vahşi seviyorsun değil mi? Biliyorum."

Kahkahası kulaklarıma dolunca saçlarımdaki eli giydiğim pantolonun üstünden kalçamı kavramıştı. Etimi sertçe sıktığında inleyerek dudağımı ısırdım. Bununla da kalmayıp kalçamı bırakmadan beni önüne bastırmış, bacak aram saniyesinde sızlamaya başlamıştı bile.

"Vahşi sevsem de aslanı dizginlemekte zorlanıyorum. Kafesini parçalamak üzere."

Elimi pantolonunun önüne indirip erkekliğini kavradım. Dediği kadar vardı, pantolonunu yırtacak gibiydi neredeyse. Birbirimizin üstündeki bu etkimiz, bedenlerimiz arasındaki kimya beni öldürüyordu.

Onun için yaratılmıştım.

common • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin