jealousy

1.8K 111 35
                                        

Hastaneye gitmek? Planlarımıza göre Jackson'ın kaldığı hastaneye gidip onunla görüşecektik ama işlerin berbat olması kaçınılmaz bir durumdu.

Siktiğimin hayatı benimle dalga geçiyor falan olmalıydı, Zayn'in çalan telefonu tüm keyfimizi kaçırmış ve Driar diye bir bara doğru yola koyulmuştuk.

Sinirliydi, benim gelmemi değil de evde kalmamı istemişti ama neler olacağını görmek istiyordum. Arayanın kim olduğunu ve ne için aradığını bana söylememişti.

"Seni tanımamı istemiyor muydun? Tanıyacağım işte."

"Yine sen kötüsün, sen böylesin tavırlarına gireceksin Hazel."

Göz devirerek derin bir nefes bıraktım. "Ne yapacağını bilmeden bir şey söylemek istemiyorum. Ama inan bana sorun çıkmayacak." Direksiyonu sıkıca kavrayan eline uzanıp güven verircesine sıktım. Yüz kaslarının gevşediğini fark etmiştim ama bu da onun için yeterli değildi.

Yaklaşıp başımı omzuna yasladım. İşte şimdi kanının kaynadığını, sinirinin uçup giderek onu terk ettiğini hissedebiliyordum.

"Her ne olursa olsun dik duracaksın," dedi arabayı park ederken. Bunun üstüne ondan uzaklaşıp kapıya uzandım. "Bakışlarını kaçırma. Oraya benimle giriyorsun." Eliyle çenemi kavrayıp yüzlerimizi aynı hizaya getirmiş ve birkaç saniye bakmıştı. O kadar derin bakıyordu ki ben de ona dalıp gitmiştim.

"Bir şeyden ne kadar korkarsan kork soğukkanlı olduğun müddetçe sen de korku salarsın. Tamam?"

"Tamam. Korkaklık etmeyeceğim. Söz." Ne kadar korkacağımı biliyormuş gibi gülüp arabadan indi. Ben de indiğimde kolunu belime yerleştirerek beni kendine çekmiş ve Driar'ın kocaman ışıklı tabelasına bakmıştım. Güzel, pahalı bir mekana benzese de koca harflerden bir tanesinin ışığı sönmüş, Drar yazıyormuş gibi gözüküyordu. Eminim bu kimsenin umrunda değildi, çünkü buraya eğlenmek için gelindiğini bile zannetmiyordum.

Kapının önünde dikilen neredeyse iki metre boyundaki adam Zayn'i görünce başıyla selam verip kenara çekildi.

"Bay Malik, Logar Skins sizi içeride bekliyor."

Cevap vermeden içeri girdik. Belimi biraz daha sıkı kavrayıp kulağıma eğilmiş ve "Bir sıkıntı sezersen bana söyle." demişti. Başımı sallamakla yetindim, içeriyi ve içerideki yüzleri incelemekle meşguldüm. Bu sırada saçlarımı öptü.

İçeridekiler o kadar garipti ki, çok güzel kadınlar ve karizmatik adamlar vardı. Bunun yanı sıra etrafta yarı çıplak dolaşan fahişelerin çoğu işleriyle meşguldü, sanırım garipseyen sadece ben vardım.

Üstümüzdeki bakışların çoğu bana yönelikti ve ben kadınların gözlerindeki kıskançlığı sezebiliyordum. Hepsinin oturuşundan, hatta giydikleri ayakkabıdan belliydi ne kadar otoriter ve güçlü oldukları ama yine de o kıskançlık dolu bakış aynıydı işte. Anlamak zor değildi.

Zayn'e baktım. Gerçekten her kadının sahip olmak, tanımak veya sadece bir gece geçirmek isteyeceği tipten biriydi. İçime dolan kibirle beraber gülümsemeye engel olamadım. Kıskanılmak hoşuma gitmişti.

Buradaki masalardan birine otururuz sanmıştım ama bir koridorun sonundaki merdivenleri çıktık. Şimdi daha farklı bir yerdeydik. Geniş bir masa, bir içki vitrini, pahalı koltuklar ve bir bilardo masasından başka hiçbir şey yoktu, tabii masanın etrafında oturan adamları saymazsak.

"Malik," dedi masanın baş köşesinde oturan adam. "Kadınını da getirmişsin."

Onun malı gibi hissetmek yumruk yemiş gibi olmamı sağlasa da Zayn'in de bu söylemden hoşlanmadığına emindim. Bir şey diyerek ortamı germek istemedim.

common • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin