Primoinsolita

38.8K 2.2K 52
                                    

Arthur'un arkasından bende bahçeye çıktım. Havuzun kenarında bankta oturuyordu. Bende yanına gittim. Yukarıya doğru bakıyordu. Bende onun baktığı yere bakarken
"Neye bakıyorsun?" dedim.
"Ay ve yıldızlara!"
"Anladım!"
"Bir deyime göre bu yıldızların her biri bir insanı temsil edermiş. Sanırım ayda beni temsil ediyor. Ne dersin?"
Güldü. Bana söylediği hiç komik gelmemişti. Ama yine de tebessüm ettim. Bana biraz daha yaklaştı. Neden bilmiyorum hareket edemiyordum. Sonra beni öpmek için eğildi. O anda kendime geldim. Onu ittim ve yanından kalkarken
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"
O sırada Luke geldi ve ona yumruk attı. Arthur yerde yığılmış yatıyordu.
Luke bana baktı ve bağırdı.
"Neden sevmediğimi anladın mı?"
Ben ağlamaya başladım.
O sırada Arthur ayağa kalktı. O sinirle Luke'u önce duvara çarptı. Sonra da yere yatırdı. Hareket edemeyeceği şekilde kilitledi. Elleriyle Luke'un kafasını koparmak için hazır bekliyordu.
Bense korkmuştum. Bağırıp Arthur'un Luke'u bırakması için yalvarıyordum. O anda Arthur'un Luke'un kulağına eğilip bir şeyler fısıldadığını duydum. Normal bir insan bu fısıldadıklarını duyamazdı. Ama ben Artık bir insan gibi yaralana bilsem ve ölme ihtimalim eskisine göre daha yüksek olsa da vampir özelliklerimi kaybetmemiştim. Onları rahatlıkla duyabiliyordum.
Arthur
"Seni ahmak! Ben bir ilkim. Sen beni durduramazsın. Aptal! Ben herzaman istediğimi elde ederim. Kolay ya da zor yolla. Eğer böyle davranmaya devam edersen zor yolu seçerim. Onu her şekilde elde ederim."
Luke birden çok hızlı bir şekilde hareket etti ve bu sefer Arthur yerdeydi. İyice korkmaya başladım. O an aklıma onları ayırmak gelmiyordu bile. İlk kez Luke'u bu kadar öfkeli ve güçlü görmüştüm. O da  Arthur’a
"Emin ol senden daha güçlüyüm!"
Arthur şaşırmıştı. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Luke sinirden neredeyse onu öldürecekti. O sırada Peter ve James yetiştiler ve onları ayırdılar. Luke hala üstüne atılmaya çalışıyordu. Ama onu tutan Peter
"Luke! Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" Luke Peter’in sözleriyle sakinleşti. Ondan uzaklaştı. Bana döndü. Öyle bir bakış attı ki. Gözlerim iyice doldu. Ve kalbim cidden yanıyordu. Sonra hızla oradan uzaklaştı. James ve Peter Arthur’a neler olduğunu sorunca Arthur
"Bebek gibi davranmaktan başka bir şey yapmadı."
O anda cidden öfkelendim. O anda onu büyü ile havaya kaldırdım. Ve duvara yapıştırdım.
"Bir daha sakın bana veya Luke'a yaklaşma! Eğer bunu yaparsan seni gebertirim."
O anda başımda ağrılar hissettim. Yerde kıvranıyordum. O anda benim başımda ağrıya sebep olan kişinin Rose olduğunu gördüm.
"Sakın ona dokunma!" dedi ve beni bıraktı yerde yatan Arthur’u kaldırdı. Peter ve James’te beni yerden kaldırdı. Bana yardım ettiler. Odama kadar götürdüler. Ben hala ağlıyordum. Sadece Layla’yı yanımda istiyordum. Onlara tek kalmak istediğimi söyledim. Onlarda gittiler. Sessizce oturdum. Aklıma gelen tek şey Luke'un bakışlarıydı. Düşündükçe ağlıyordum.
Alice, Rose ve Tifany geldi. Alice ve Tifany neler olduğunu sordular. Ben konuşmayınca gittiler. Rose ise bana bakıp duruyordu. Sonunda yanıma geldi.
Bana
"Özür dilerim!"
"Ne oldu? Arthur'un zihnini mi okuyup geldin buraya?"
"Hayır! Son bir aydır onun aklını okuyamıyorum. Ne yaptı bilmiyorum. Olmuyor. Ben senin ve Luke'un aklını okudum. Luke Arthur'a çok sinirliydi. Ve sana özür borçluyum. Ben Arthur’un böyle bir şey yapacağını tahmin edemedim. Son zamanlarda çok tuhaf davranıyor. "
Sessizce yanımdan kalktı. Bende yatağa uzandım ve sabaha kadar camdan dışarısını izledim. Sabaha doğru uyuya kalmışım. Sabah tanıdığım bir sesle hemen yataktan kalktım ve o kişiye döndüm. Tam karşımdaydı. Layla! Hemen boynuna sarıldım. Tekrar ağlamaya başladım. Ağlamam kesilince olanları ona anlattım. Bana destek olan tek kişi oydu. Beni anlayan tek kişi. Biraz süre geçince dizine uzandım. Sakince ve sessizce odada oturuyorduk.
Sonra Layla
"Sam'de burada Luke'la konuşur. Halledilir mesele."
"Zorla güzellik olmaz. Orda gördüklerini kim bilir nasıl yanlış anlamıştır."
"Anlamamıştır bence!"
"Emin misin? Ama bir yandan doğru. Anlamamıştır. Nede olsa ben geriye çekildim beni öpmesine izin vermedim. Değil mi?"
"Tabiki de!"
"Yok yaa. Yanlış anladı. Hem bana demez mi niye o seni öpmeye kalkana kadar geriye çekilmedin!  Bence benimle hiç barışmaz!"
"Off! Yeter ama biraz sus. Sessizken daha tatlısın."
Bende sustum.
Derslere giriyorduk. Çıkıyorduk. Luke ben yokmuşum gibi davranmaya devam ediyordu. Bu beni üzüyordu. 
Aradığımız ağacı bulmamıza da az kalmıştı. Kütüphanede araştırmalar yaptık. Ama sanki atladığımız bir nokta var gibi. Bir türlü yerini bulamıyorduk ağacın. Bir hafta sonunda ilklerin evine geri döndük. Arthur hala çok yakın davranıyordu onun bu davranışları sinirimi bozuyordu. 
Layla'yla bahçede oturuyorduk. Kütüphanede kitabın arasında bu ağacın yerini bildiren bir bilmece bulmuştuk. Bilmeceyi aklımdan geçirdim.

'Görmemek mümkün değil.
Ulaşır boyu göklere.
İlktir, birdir daima.
Orda çok burada tek.'
Çok saçma görünüyordu. Ama biyoloji dersini aklıma getirince bilmecenin çok basit olduğunun farkına vardım. Ben bunları düşünürken Layla gayretle bana bir şeyler anlatmaya çalışıyormuş. Bir kelimesini bile dinlememiştim. Bilmeceyi bulunca da onun sözünü tamamen kesip ayağa kalktım ve bağırdım.
"Buldum!"
Layla
"Neyi buldun? Bir dakika yaa. Sen beni dinle miyormuydun?”
"Bilmeceyi buldum. Herkesi topla!"
Bağırarak içeri koştum. Bu bağırmayla herkesi etrafıma toplamış oldum. Herkes bana meraklı gözlerle bakıyordu.
"Bilmecede ne diyordu? Görmemek mümkün değil. Yani ağacımız çok büyük. Devamında ise Ulaşır boyu göklere. Tektir, ilktir daima. Demiş. En büyük ağaç olmalı göklere ulaşır diyor ve ilk ağaçlardan."
Daniel
"Nerden bu fikre kapıldın anlamadım?"
"Çünkü o dünyanın en büyük ağacı. Ve biz kitabı buradaki kütüphanenin tarihi eser olarak kaldırılan kitapları arasında bulduk. Bu demek ki. Bunu yazan bunu bilerek burada bırakmış. Dünyanın en büyük ağacı. Kuzey Amerika da. İsmi PRİMOİNSOLİTA. (Arkadaşlar gerçekte böyle bir ağaç yok. Benim kelimelerin Latincesinden oluşturduğum bir isim. İlk ve olağanüstü kelimelerinin Latince birleşiminden oldu. )"
Daniel
"Tam bir saçmalık."
Percy
"Yo, yoo! O haklı! Bu doğru. Kesinlikle o ağaç."
Daniel
"O zaman hemen harekete geçelim. kimse bulmadan gidip bulalım. Su ağacı. Nerede demiştin? Kuzey Amerika mı?"
Ben
"Ama bilmecenin sonuna bak. Orda çok, burada tek. Yani bizim ağacımız Hollywood 'da."
Percy
"Ama burada yetişmesi imkansız!"
Ben
"Bilmeceye dikkat et. Onlar gibi görünüyor. Ama o İlk ve birdir daima. Bundan onun bir tane olduğunu anlayabiliriz. Ve bize bilmecede burada olduğundan bahsetmiş. Yani bizim Hollywood'da ismi Primoinsolita isimli bir ağaç bulmamız gerekiyor. Ağacı biliyorum. Ama nerde olduğunu bilmiyorum."
Daniel
"O zaman ağacın yerini bulalım. Sonrada Lily'le birlikte bir kaç kişi gitsin ve onu yaksın!"
Emma
"İyide bu ağaç burada tekse onu yakarsanız. Çoğu insan sizi protesto eder. Daha kötüsü polisler bu işe karışır."
Daniel
"Hallederiz onu!"
Rose
"Buldum bile ağacı!"
Ben
"Nerede?"
Rose
"Bir kasabada!"

~Bölüm Sonu~

Arkadaşlar vote ve yorum atın. Finale doğru son adımlar. Yeni hikayemin yeni bölümlerini paylaşcam artık.
"Ölulerin Dünyasında!" kimler okumaya başladı. Merak ettim de! :) :) :) :) :) :) :* :*

Bir VAMPIRE Aşık Olmak!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin