Taşlı ve çamurlu yolda sarsılarak ilerleyen araba ormanın derinliklerin de kaybolmuştu. Saatlerdir daha da derinlere gidiyor, Karanlığın bizi yutmasına izin veriyorduk. Jisung… Bu kadar yolu gerçekten yürüyerek mi gelmişti? Düşündüğümden daha da güçlü…Başımı sola çevirdiğim de yüzüme değen saçlar ile nefesimi bırakmış ve tekrar camdan dışarıyı izlemeye dönmüştüm. Yaklaşık 3 saat önce Hyunjin omzumda uyuyakalmıştı. Onu itmek için ne kadar uzun bir uğraş versem de her defasında sanki inadıma yapıyormuş gibi yine omzuma düşüyordu başı. Ben de yarım saat uğraştıktan sonra pes etmiştim.
Arabayı kullanan Myungjun hyunga baktım. Sarı saçları ayın ışığı ile parlıyordu ve vampiri kıskandıracak kadar beyaz olan teni saçıyla uyum içerisindeydi. Bu, her santimi aynı olan ormanda yolu rahatça bulabildiğine göre görsel hafızası düşündüğümden de ileriydi.
Onun amacı neydi? Ne kadar planını bize anlatmış olsa da beni neden götürdüklerini söylememişti. Bu da beni huzursuz ediyordu. En azından Minho’yu bu işe bulaştırmamıştı.
Yola çıkmadan önce planlandığı gibi Jisung’a makyaj yapılmış ve iyi bir hırpalanmış imajı çizdikten sonra yere kanlar içersinde uzanmıştı. Boğazında ki sahte kesik o kadar gerçekçiydi ki makyaj olduğunu bilmeme rağmen dehşete düşmüştüm. Fotoğraf çekildikten sonra ise Minho’yla birlikte Berlin’e gitmişti. Uçağa binmeden önce ki Jisung’un sözleri aklımdan çıkmıyordu.
Başı önde tamamen çökmüş olan Jisung dolu gözlerini gizleyerek ayaklarına baktı. Hiçbir şey yapamadan kaçıp gitmek kendinden nefret etmesine sebep oluyordu. Minho onun omzuna dokunup destek vererek sözler söylerken Minhyuk yaslandığı duvardan ayrıldı. Valizlerin arasından geçip küçüğün omuzlarını kavradı ve eğilerek onunla aynı boya geldi.
“Jisung? Üzülme artık. Bunu onun için yapıyorsun” Başını kaldırıp Minhyuk’a dolan gözleriyle baktı. Dudağı titreyip gözyaşı yanaklarından akarken Minho gözlerini kaçırmış ve arkasını dönmüştü. Minhyuk işaret parmağının tersi ile gözyaşını silip gülümsedi.
“Ağlama, onu göreceksin” Jisung daha çok ağlarken hızlı bir şekilde Minhyuk’un elini iki eli ile kavradı.
“Hyung, Lütfen onu getir olur mu? Sanha’ya bir şey olmasına izin verme” Minhyuk şaşkınca ellerini sımsıkı tutan Jisung’a baktı. Şuan, o küçük çocuğun tutunduğu tek dal Minhyuk’tu. Tek umudu… Umuduna sımsıkı tutunuyordu. Minhyuk zorla yutkunurken yavaşça başını salladı.
“Söz veriyorum onu sana getireceğim. Ona bir şey olmayacak bu yüzden… Daha fazla üzülme” Jisung daha çok ağlayıp ona sıkıca sarıldı.
“Teşekkür ederim hyung!” ve defalarca teşekkürün ardından Minho ile uçağa binmişti.
Ne olursa olsun sözümü tutacaktım. Jisung’a ne zaman bu kadar bağlandım bilmiyorum ama o benim kardeşim olmuştu. Korunmaya muhtaç, umut dolu küçük bir kardeş. Bu yüzden ona verdiğim sözü tutacaktım. Ne pahasına olursa olsun…
İleride ağaçların birden azaldığını gördüğüm de dikkatimi oraya verdim. Myungjun hyung arabayı boşluğa sürüp ağaçların arasına gizlendiğin de gözlerim boş arazinin ortasında ki yeni, küçük saray denilen evi buldu.
Şaşkınlıkla kahverengi ve altın rengi uyumuyla göz kamaştıran orman evine baktım. Burada mı tutuluyordu onca kişi? Polislerin neden onları bulamadığı belli olmuştu. Böyle bir yerde tutulduklarına kim inanırdı ki? Fakat, olayda buydu işte. Kimsenin aklına gelmeyecek bu yerde tutmak en mantıklı yoldu. Yer altı dediklerine göre Evin altında tutuluyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Please Don't Die /Minsung X Sanhyuk
Fanfiction|TAMAMLANDI| Astro❤️Stray Kids "senin için geleceğim... Bu yüzden, lütfen ölme" Minsung and Sanhyuk